Hastane geceleri ve Jen
Jen karşımdaki yataktan tek bacağı yaralanmış bir hayvan gibi sekerek yatağımın ayakucuna uzandı. İçi katarakttan renk değiştirmiş ya da hastalıktan sulanmış yeşil gözlerini gözlerime dikti. Bir şey söylesin diye bekledim. Bir şey demeden son gücüyle kendini öne atıp pencerenin dibinde, yerde duran sarı sırt çantama uzandı. Aklından geçenleri merak ediyordum. Aradığı ne, çantada ne olduğunu sanıyor. O benim çantam, dedim İngilizce. Dediğime inanamaz gibi kafasını kaldırıp bana baktı. Gözlerinden derin bir kafa karışıklığı içinde olduğunu tam o an fark ettiğini anladım. Beni şaşırtan şekilde temiz bir İngilizce ile özür diledi, zayıf vücuduna meydan okuyan bir hızla yatağına ilerledi. Aramızdaki perdeden yatağının yarısını görebiliyordum. Pencerenin önüne, hemşirelerin yemeklerimizi servis ettiği dört tekerlekli kare masayı çekmişti. O masayı büyük bir huzursuzlukla ayakucundan baş ucuna, bazen odayı paylaştığımız diğer iki hastanın yataklarının önüne itiyordu. Yatağının ucuna oturu