Kayıtlar

Mart, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

une petite balade

Resim
sadece kısa bir gezinti lazım bazen.  bir nefes al hepsi geçecek
Resim
       5 DAKİKALIK TOPLU EĞLENCE: FLASHMOB!               6-7 yaşlarındayken ailemle yazımızın birkaç haftasını Edirne Uzunköprü’de geçirmiştik. Akşam olunca ortasında kocaman bir dans pisti olan çay bahçesine giderdik. Gecenin ilerleyen saatlerinde pist, düğünlerde dinlemeye alışık olduğumuz şarkılar eşliğinde coşkuyla dans eden insanlarla dolardı. Yine bir akşam, ‘’damat halayı’’ denildiğini sonradan öğrendiğim bir dansa başladılar. Daha önce görmediğim bir ritmi ve hareketliliği vardı dansın. Kendimi piste atmaya can atıyor olmama rağmen annem ve teyzemle kenardan izlediğimizi hatırlıyorum. Sonra birileri kolumuzdan tutup bizi de sürükledi dansa. Tanımadığımız insanlarla sarmaş dolaş olduk. Attığımız uyumlu adımlarla birlikte eğlenen koca bir topluluk oluverdik. Kendimi herkesle arkadaş olmuş, bir anda oralı oluvermiş gibi hissetmiştim.    Dünyanın farklı yerlerinde çeşitli amaçlarla bazen de amaçsızca yapılan flashmobları izlediğimde çocukluğumun o sahnesi geldi aklıma.

tanısan seversin öyle biri değil o

      Sen de iyi birisin bence. İnsanlar kötü değil. Hemen demeyin bana ee ama tecavüzcü sapıklar bilmem ne. Onları koy bir köşeye şimdilik. Dedim ki hep bazı şartlar, o an hesaplayamadıkların seni yanlışa iter. Yanlış bir şey yaptın diye de kötüsün diyemeyiz ya. Az yapacaksın sadece. Bu kadar insan da salak değil. Herkes hep seni affetsin. Ben de düşünürdüm onu bazen. Özür dilerim geçer. Özürler bir yaştan sonra kabul görmemeye başlıyor. Kimsede sonsuz affetme yetisi olmadığından. Biz burada geleceğimiz belirsiz yaşıyoruz. Korkanlar var bu belirsizlikten. Her şey belli olsaydı daha mı iyiydi anlayamıyorum. Geçen bir yerde gördüm işten eve dönen, kravatını gevşeten devrimci diyordu. Olup olacağımız budur desen için rahatlıyor mu. Ben seviyorum belirsizliği, kaosu, 5 ay sonra ne yapacağımı bilmemeyi. Belli olsaydı özgürüm diyebilir miydin. Sıçarım böyle özgürlüğe 5 kuruş kazandırdığı yok diyorlar. Evet para kazandıran ofislerdir. Her şeyin bir ofisi var mesela. Ofis olmadan olmuyo

ne olcaksın sen şimdi?

Resim
Sorunun kendisi bile öyle zor ki 'ne olucam ki  ben acaba' diye derin düşüncelere gömülmene sebep oluyor. Size de sordular bu soruyu. Küçükken soru kalıbı iyimserdi: '' hanım kızımız ne olmak istiyormuş büyüyünce'' Daha o zamandan bilirdik cevabın şöyle oturaklı, herkesin takdir edeceği bir şey olması gerektiğini.  6 yaşında sorduklarında  ''öğretmen'' derdim. Herkes mest olurdu. ''Ne öğretmeni peki'' , ''edebiyat öğretmeni çünkü babam da öyle''. ''afferim babasının kızı tabii'' Zaten çok fazla bi meslek bildiğim de yoktu ki, astronot diyemezsin çok cool bir cevaptır ama genelde amerikan filmlerindeki 6 yaş civarı erkek çocukların hayalidir.Gerçek olmayacağını o zamanın aklıyla bile bilirsin. ''Astronot olucam'' diyenlerin arkasından dalga geçersin hatta. Nine de gelmeden olmuyor arkadaşlar. Kız çocuklarının cevabı hemşire, hostes, bazen doktor, genelde  öğretmendir. (

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

Resim
Fransız kadınlarının epilasyon, ağda vb işlerle aralarının pek iyi olmadığını herkes bir yerlerden duymuştur. Benim ilk kez Kieslowski'nin trois couleurs (kırmızı, beyaz, mavi) üçlemesinde dikkatimi çekmişti. Mavi'deydi sanırım , Juliette Binoche (Fransız sinemasının kaçınılmaz aktristi) kocasını çocuğunu kaybetmişti yalnızdı, artık kaybedecek bir şeyim kalmadı modundaydı. Uzun zamandır peşinde koşan bir adamla gönülsüz bir sevişme sahneleri vardı filmde. O sahne bende 'epilasyon karşıtı fransız kadını' imgesi oluşturdu. Aslında olay kadının zaten her şeyini kaybetmiş olması ve kılı- tüyü, seviştiği adamı artık kafaya takmamasıydı. (Üçlemeyi izlemeyenler de   mutlaka izlesin) Yine de bu gözler o sahneyi gördü ya artık kaçışı yoktu , epilasyon karşıtı olduklarına inanmıştım bir kere. Bir yanım muhalif yönlerini çekici buluyor, bir yanımda bu işte bir iğrençlik var diyordu. Tüm bu hikaye dünyadaki ve Fransadaki feminist hareketin bir kısmının aseksüel olma çaba

kuaför fobisi

Bugün bir arkadaşımla bazı kadınların kuaföre gitme alışkanlıklarından bahsederken kuaföre gitme fobim olduğunu fark ettim. Küçüklükten beri annemin alıştırdığı   bir kuaför var,adam klasik modellerde ve boyada çok başarılı hakkını vermek lazım. Ama sivri dilli, ukala, eleştirmekten ölesiye zevk alanlardan. Ondan önce ya da sonra başka bir kuaföre gidersen fark eder, ihanete uğramış triplerine girer. Bu zaten klasik kadın kuaförü davranışıdır, yadırgamayız. Hatta kimilerimizin hoşuna bile gider,sahipleniliyoruzdur çünkü. Bir daha kuaför konusu açılınca  arkadaşlara anlatırken falanca kuaför demeyiz  de 'benim kuaför'  diye anlatırız. Sahipleneni sahiplenmeyi severiz. Ben kuaför koltuğuna oturduğunda azarlanılan, saçlarına kötü davrandığı için hapislerde çürümesi gereken kadınımdır genelde. Adam yıkayıp taramaya başlar başlamaz açar ağzını yumar gözünü. - Bu nasıl saç böyle kupkuru, krem kullanmıyor musun? - Kullanıyorum tabi de.. -Ne o zaman bunun hali, maşa mı düzle