Kayıtlar

Ağustos, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İş görüşmesi niteliğinde bayramlar

Resim
Bugün arefe ya da arife. Hangisi doğru asla öğrenemedim. Önceden temizlik günüydü bugün. Annem hadi bana yardım edin bakalım, siz de toz alın deyip yeni aldığı mikrofiber bezleri elimize tutuştururdu. Yorulmama rağmen bir grup halinde aynı amaç için çalışma, o nerede bu nerede diye birbirimize öfkelenme saatlerinden hoşlanırdım. Her yarım saatte bir şey içelim, aman çok yorulduk dondurma yiyelim diye mola verirdik. Böyle böyle akşama dek sürerdi bayrama hazırlığımız. Büyüyüp işe de başlayınca arife günü önümdeki tatilin müjdecisi olmaya başladı. Birtakım güneşli kıyılarda gezinmeyi eve dönmeye tercih ettim. Evden kaçışımın bir kısmı tatil bahanesiyse diğeri akraba buluşmalarıydı. Lisedeyken katlanabildiğim sohbetler, kaş göz devirmeler, kıyaslamalar, dedikodular katlanılmaz hale geldi bir anda. Fatma teyzenin oğlunun nereden mezun olduğu, Ayşelerin kızının düğünlerini kaç para harcayıp ne şahane bir yerde yaptıkları ama bak şimdi borç içinde yüzdükleri umurumda değildi. Yoksa bir

İşsizliğin dayanılmaz hafifliği

Resim
Dört yıl önce yüksek lisansımı bitirip eve döndüğümde okumadığım kitapları okumaya başlamıştım. Biri de Oblomov'du. O sıra bana iyi gelmemişti. Evde saatlerce film izleyip kitap okuyor çok az insanla görüşüyordum. Uzun süreli yalnızlık insanı özletiyor. Herhangi birini. Konuşup anlaşabilecek,bir benzerimiz olduğuna inandıracak biri. Oblomov üşengeçliğime üşengeçlik katmıştı, yarıda bıraktım. İnsanların arasına karışmak, dertlerine ortak olmak, onların da bir şekilde beni duymasını istedim. O dönem bir anda bitti.Kendimi seyahat ettiğim, aynı anda birden çok sorun çözdüğüm, iki telefonla yaşadığım bir dünyada buldum. Adrenalin hoşuma gitti. Her yeni tanışıklıkta ve zorlukta midemde huzursuz ama tatlı karıncalanmalar oldu. İlk zamanlarda beni heyecanlandıran her şeye alıştım fark etmeden. Alışmak kelimenin de hissettirdiği üzere çok ağır, çaktırmadan oluyor. Kimi zaman hayat kurtarıcı, kimi zaman bünyede sinsi sinsi ilerleyen bir hastalık. Yeniden cesaret etmeyi, bilinmeyen su

Kendi dünyama dönüş- Yaşasın Özgürlük

Resim
Bir süre hayat benim tasarılarım, benim hikayelerim, kendi dertlerim ve kurgularımdan ibaret olacak. Şikayet yok, soru soran, yardım, akıl, yorum, iş isteyen yok. İnsanlar yok. İki gün önceye kadar öyleydi. Oradan oraya. Son saniyeye dek bir sorun meşgul etti aklımı. 17.30 oldu, akşam yemeğinde bile aklımı kurcaladı. Gizli gizli maillerime gitti ettim. İki gün önceye kadar ben olmazsam güneş doğmayacak, uçaklar kalkmayacak, dünya nalet ede ede dönecekti. Her yere ve her işe lazımdım. Her konuda mutlaka bir yorumum, her soruna bir önerim vardı. Bunu da çok zeki bulduğum kısa cümlelerimle anlatıyordum güya. Bilgisayarı fişten çektim, çekmecelerimi boşalttım. Masa takvimimi çöpe attım. Not defterimi yırttım. Bir küçük çantaya sığdı varım yoğum. Ne bir ofisin demirbaşı, açıp açmamasıyla kafayı bozduğumuz orkidem ne fotoğraf albümlerim vardı. Bir kere kafamı kaldırıp bakmadığım Avrupanın ben çalışırken yan gelip yatanlarla dolu şehirlerinin kartpostalları birkaç tane. Duvardan sökerke