Life is not a journey
Sabah 6.20'de Dimitri'nin öpücükleriyle uyanıyorum. Dimitri öpüşmeyi burnunu uzatarak öğrendi. Burun temasına, zımpara kağıdından diliyle yalamaya bayılıyor. Her sabah; Dimitri lütfen beni 7'de uyandır diyorum yüksek sesle. Anlasın diye heceliyorum hatta. 40 dakikaya, şu iki servis bir öğle yemeği arası ofiste geçen hayatımda haddinden fazla değer veriyorum. Çekik gözleri şaşkın şaşkın bakıyor. Tepinmek, koşuşturmak, su içmek, koltuğuna kıvrılmak, gözlerinin uykuya yenik düşmesi döngüsünde yaşayan birinin anlaması zor. Ben de onun dört duvar arası, pencereden gri binalara açılan dünyasında nelere katlandığını anlayamam. Kendimizce sıkıntılı ve çekilmez hayatlarımızda garip gelse de bizi bu öpüşmeler kurtarıyor. 6.20'de gözümü karanlığa açtığımda, 7.30'a kadar aydınlanmayacağını bilerek bu karanlığın, nereye gittiğimi soruyorum kendime. Geçenlerde arkadaşım bir video gönderdi. Life is not a journey 'di adı. Sonu sandığın gibi bir yere varmayacak diyord