Deniz Feneri - Virginia Woolf

Virginia Woolf okuma denemelerime lisede başlamıştım. İlk yirmi sayfadan sonra yapamayıp bırakıyordum. ''Bilinçakışı tekniği'' nin bana uygun olmayan bir yazım biçimi olduğuna karar veriyordum her seferinde.
Simone de Beauvoir hayranlığım artmaya başlayınca, bir sonraki okunacak yazar araştırmalarımda yeniden Woolf çıktı karşıma. Kitapçı raflarında hüzünle ve eksiksiz bekleyen Woolf eserleri beni üzüyordu. Beauvoir'ı kendi dilinden okuyup anlamanın verdiği cesaretle Woolf'un da üstesinden gelirim bu defa deyip Deniz Feneri kitabını aldım.
İlk yirmi sayfa yine çetin geçti. Tüm kalıplarımı yıkmaya çalıştım. Kitabın zorluğu; karakterilerin fazlalığından ve hepsinin en küçük ayrıntısına kadar hissettiği- düşündüğü her şeyin, bir karakterden diğerine hangi ara geçildiğini anlamadan bize aktarılmasından kaynaklanıyor. Bilinç akışı tekniği tam da bu demek. Gerçek hayatta elde edemeyeceğimiz bir güç veriliyor bize ansızın. Sokakta kafamızdaki düşüncelerle yürürken, karşı kaldırımdan geçen 4 kişilik bir ailenin her ferdinin o sırada ne hissettiğini, en gizli korkularını, birbirlerinin duymasını istemedikleri şeyleri duymaya başlamak gibi bir güç. Peki kim bu insanlar, nerede yaşarlar, benim tanıklığımdan önceki hikayeleri nedir? İlk tanışma bu yüzden zor. Karşı kaldırımda babasına öfkeli kızın ne hissettiğini, neden annesinin eline sımsıkı yapışarak yürüdüğünü artık onunla birlikte hisseden biz de varız. Ama o kız kim, babası ne yaptı, tüm bunlar neden oluyor? Kitabın başlangıcı bizi istemeden yıldırıyor tam da aynı sebeple. Sonra bir bir tanımaya başlıyoruz neredeyse beynini okuduğumuz karakterleri.

virginia woolf deniz feneri ile ilgili görsel sonucu İlgili resim 

Ramsay ailesinin evlerine gelen misafirlerle birlikte yaz aylarını geçirdikleri bir İskoç adasında geçiyor hikaye. Birinci Dünya Savaşı yıllarındayız.
Mrs. Ramsay sekiz çocuk büyüten, kendini kocasına kıyasla değersiz hisseden çok güzel bir kadın. Güzelliği kitapta defalarca vurgulanıyor. Mrs Ramsay'i çocuklarının ve Lily'nin (evdeki misafirlerden biri) gözünden gördüğümüzde ise baskıcı, dediğini öyle ya da böyle, bakışı ve vücut diliyle konuşmadan yaptıran, istediğini mutlaka elde eden bir kadın olduğunu anlıyoruz. Lily'i ve kendi kızlarını evlendirebilmek en önemli çabası. Çünkü ona göre ''Evlenmemiş bir kadın hayatın en güzel yönünü kaçırmış olurdu''. Bu noktada kadının geleneksel ailedeki rolüne ve evliliğe bakışın eleştirisini görüyoruz.  Otobiyografik unsurlar taşıyan ve çoğunlukla Lily'yle özdeşleşen Virginia Woolf, Lily'nin ağzından ''yalnızlığı, kendisi olmayı sevdiğini, evlilikten muaf tutulmasını istediğini ,böyle bir şey için yaratılmadığını '' söylüyor. O yıllarda bu söylem tahmin edileceği gibi oldukça zor. Kadının aile kurmak, aileyi çekip çevirmek ve çocuklarına bakmak dışında bir arzusu olabileceği tahayyül edilemiyor. Woolf'u bu sebeple Simone de Beauvoir ile birlikte anıyorlar. İki farklı coğrafyada iki akıllı ve hayalleri olan kadın geleneksele başkaldırıp seslerini duyurabilmişler.

Ancak Mrs. Ramsay ile Lily'nin gizli kapaklı mücadelesini- Lily bu duygularını asla dile getirmez,yalnızca okuyucu bilir- tamamen geleneksel ile modernin çatışması olarak görmek yanlış olur. Çünkü Mrs. Ramsay sıklıkla hayatı, ölümü, insanın niçin yaşadığını sorgular. Etrafını gören, anlayan ve iyi analiz eden bir kadındır. Hatta kocasının  yanında çok pesimist kaldığını, hayata bakışı ile eleştirildiğini görürüz.
 '' ...çoğunlukla, gariptir ki , hayat dediği bu şeyin korkunç, düşmanca ve eğer kendine fırsat verilirse insanın kafasına vurmaya hazır bir şey olduğunu itiraf etmeliydi. Ebedi sorunlar vardı: acılar; ölüm; yolsullar...'' Bunlar onun düşünceleridir. İlerleyen bölümlerde etrafındakileri evlilik için zorlamakta haksız olup olmadığını sorar kendine. Düşünebildiği, yalnız kalabildiği, kendi deyişiyle hareketten ve endişeden kurtulup ' karanlık bir yarık' haline geldiği anlarda, geleneksel deyip kurtulamayacağımız bir kadın olduğunu görürüz. Elinde örgüsüyle kafasının içindekilere çeker bizi. '' Bu  dünyayı herhangi bir tanrı nasıl yaratmış olabilir'' diye sorar böyle anlarda. Mrs Ramsay'in aklından geçenlerle başbaşa olduğumuz için, onun göründüğünden daha fazlası olduğunu hemen anlarız. Kocasının onu elinde bir kitapla gördüğü, okuduğunu anlıyor mu acaba diye düşündüğü bir sahnede, kocasının Mrs. Ramsay'i bizim kadar tanımadığından emin oluruz. Hikayenin melankolik atmosferi boyunca hissedilen 'gerçek' ile 'görünen' farkı kendini durmaksızın bu ayrıntılarda gösterir.

''İnsanlar bu kadar dışarı kapalıyken onlar hakkında şunu veya bunu bilmek nasıl mümkün oluyor?''
''Ne olduğumuzu, ne hissettiğimizi kim bilebilir.Birbirimize en yakın olduğumuz anlarda bile, kim bu bilgidir diyebilir.''
Böylece asıl meselenin bir şekilde birarada olan , zamanın çoğunu aynı çatı altında geçiren insanların kendine ait dünyaları ve bu dünyaların birbirine değen tarafı dışında kalan koca karanlık bir yarıkta varoluşlarıdır. Bu varoluştan kimsenin haberi olmayacaktır. ( O karanlık yarığın içine girebilen bizim dışımızda).
virginia woolf deniz feneri ile ilgili görsel sonucuvirginia woolf ile ilgili görsel sonucu


Hep birlikte yenilen akşam yemeği sahnesi bu varoluşsal yalnızlığı çok iyi anlatır. Masadakilerin hepsi bir şeyin eksik olduğunu düşünüyordur. Balıkçılardan, hükümetin başarısız politikalarından bahsediliyorken William Bankes (Lily'i evlendirmek istedikleri adam) sıkılır odasına dönüp çalışmanın hayallerini kurar, Mrs Ramsay sıkılır, ve Lily kendini bir türlü ilerleyemediği resmi için bulduğu çözümü masa örtüsünün üzerindeki desenle ilişkilendirirken bulur. Hepsi bir an önce kendileri olabileceği alana dönmenin sıkıntısındadır. Bir yandan da bu gizli düşüncelerinin anlaşılmaması ve olağan şekilde yemeğe devam edebilme çabası halindedir.

Üç bölüme ayrılan kitabın ilk bölümü ''Pencere''de aileyi ve misafirlerini hem uzaktan görüntüler halinde; sahilde yürüyüş yaparken, örgü örerken, resim yaparken görürüz hem de bize açılmış özel bir pencereden onların aslında ne olduğuna bakma hakkı elde ederiz. Okurken  bu 'hakkın' zor elde edilen bir hak olduğunun da farkındayızdır. Çünkü kişi kendini en mahrem düşünceleriyle, olduğu gibi göstermekte cimridir. Gerçeklerle oynamayı, onları olmasını istedikleriyle harmanlamayı sever.

İlk bölümün isminin Pencere olmasının daha kolay anlaşılır bir sebebi de olabilir. Ana karakterlerin çoğu, özellikle Mrs. Ramsay hesaplaşmalarının çoğunu pencereden dalgalara bakarken , etrafı izlemek için aynı pencerenin önünden dikilirken yapar. Pencere Mrs Ramsay'in örgüsü gibi yalnızca dışarı açılan, kişiye özel bir sığınaktır.

İkinci bölüm ''Zaman Geçer'' hikayenin on yıl ilerisini gösterir bize. Mrs Ramsay sebebini anlayamadığımız bir şekilde ölmüş, ailenin çocuklarından ikisi de; biri savaşta, biri doğum yaptıktan sonra ölmüştür.  Dağılan aileden sonra yazlık ev harap hale gelmiştir. İkinci bölümü okurken Mrs Ramsay'in sözleri akla gelir; hayat eğer fırsat verilirse insanın kafasına vurmaya hazırdır. Hayat zamanla işbirliği ederek onların hikayesini yerle bir etmiştir. Çocukluktan sonrası asla o zamanlarki hafifliği ile muhafaza edilemeyecektir.

''Deniz Feneri'' isimli üçüncü ve son bölümde, hikayenin başından beri kilit nokta olan ''Deniz Feneri'ne gidecek miyiz?'' sorusu cevaplanır. Çocuklar küçükken, anneleri hayattayken fırtına yüzünden , tüm hazırlıklar özenle yapılmasına rağmen  gidilemeyen, Mr. Ramsay'in çocuklarına ve karısına hep hayır yanıtını verdiği deniz feneri gezisi gerçek olur. Ancak çocuklar büyümüş, baba otoritesine duydukları nefret artmış, annelerinin dizi dibinde geçen çocukluk günleri hayal meyal hatırlarındadır. Çocukluklarının büyük hayali şimdi bir külfet, zorla çıkılan bir yolculuktur.

Son bölüm Lily ile başbaşa kaldığımız bölümdür. Lily'nin Virginia Woolf'u yansıttığı doğruysa eğer, zaman geçmiş aile parçalanmış ama Lily büyük değişimler yaşamadan ayakta kalan tek kişi olmuştur. Çevresine, baskılara direnip çok sevdiği yalnızlığıyla kendi olarak kalabilmiş Woolf'un zaferidir bu bölüm.
 Lily evin mutfağında, aileyle ve çoklukla Mrs. Ramsay ile ilgili anılara gömülerek, on yıl önce tamamlayamadığı resmini tamamlamaya çalışıyordur. Mrs Ramsay'e  onun tanık olamadığı , çocuklarının evlilik hikayelerini anlatır. Evliliğe yönlendirdiği Paul ile kızı Minta evliliklerinde mutsuzdur. Lily kendi hayal gücünü de katarak kurguladığı bu hikayeyle Mrs Ramsay'e karşı bir zafer kazanır. Kendisi zorlamalara boyun eğmemiş, William ile evlenmemiştir. Mr Ramsay ve çocukları nihayet fenere vardıklarında Lily de resmini bitirir. Her şey kırık dökük, eskisinden çok uzak ancak  yine de tamamlanmıştır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele