Life is not a journey


Sabah 6.20'de Dimitri'nin öpücükleriyle uyanıyorum. Dimitri öpüşmeyi burnunu uzatarak öğrendi. Burun temasına, zımpara kağıdından diliyle yalamaya bayılıyor.

Her sabah; Dimitri lütfen beni 7'de uyandır diyorum yüksek sesle. Anlasın diye heceliyorum hatta. 40 dakikaya, şu iki servis bir öğle yemeği arası ofiste geçen hayatımda haddinden fazla değer veriyorum. Çekik gözleri şaşkın şaşkın bakıyor. Tepinmek, koşuşturmak, su içmek, koltuğuna kıvrılmak, gözlerinin uykuya yenik düşmesi döngüsünde yaşayan birinin anlaması zor. Ben de onun dört duvar arası, pencereden gri binalara açılan dünyasında nelere katlandığını anlayamam. Kendimizce sıkıntılı ve çekilmez hayatlarımızda garip gelse de bizi bu öpüşmeler kurtarıyor.
6.20'de gözümü karanlığa açtığımda, 7.30'a kadar aydınlanmayacağını bilerek bu karanlığın, nereye gittiğimi soruyorum kendime. Geçenlerde arkadaşım bir video gönderdi. Life is not a journey'di adı. Sonu sandığın gibi bir yere varmayacak diyordu. Bir gün bir noktaya varacağını sanıyordum her sabah aynı karanlıkta. Yatağın sıcaklığını bırakıp soğuk zeminde sevmeden çorap giyerken, sevmeden servise yetişme hesabı yaparken,ne yaparsam yapayım sevmeden yaparken, severek yaptığım tek bir şeyin olması sabahlarımı katlanılabilir kılıyordu.
Aydınlanacakmış gibi görünmeyen karanlıkta, geceden hazırladığım etekle kazağı bulmaya çalışırken bir yere varmayacağını anladım. Bir yere varmak için yaşamanın bize has olduğunu. Dimitri hiç de öyle yapmıyor. Evde beklenmedik bir böcek yakalamaktan, pencereden dışarıyı izleyip bir yerlerde uyuyakalmaktan başka bir sonun olmadığını biliyor. 40 dakikanın hesabını yaptığım sabahlar gülüyordur belki halime. Karanlıkta sokağa koşan , aynı karanlıkta bitkinlikle eve dönen halime...
Artık sonunun bir yere varmayacağını kabullendim diyemem; fark ettim ama değiştirmedim. Aynı karanlıkta uyanıp penceren içeri dolan apartman ışıklarını izliyorum yatakta. Dimitri geliyor başucuma, burnunu uzatıyor istekle. Teselli midir nedir, dışarının gürültüsüne hazırlıyor beni. Yatağın sıcak koynundan çıkmak istemiyorum. Işıklara bakıyorum boynunu severek. Bir yere varmayacak tüm bunlar ama gitmem lazım diyorum kendimi ikna etmeye çalışarak.
Dimitri kapıdan şaşkın bakışlarla izliyor gidişimi. Bir an önce diğer karanlığın gelmesini umarak merdivenlerden aşağı koşuyorum.
Bu da o video:



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf