İş görüşmesi niteliğinde bayramlar

Bugün arefe ya da arife. Hangisi doğru asla öğrenemedim. Önceden temizlik günüydü bugün. Annem hadi bana yardım edin bakalım, siz de toz alın deyip yeni aldığı mikrofiber bezleri elimize tutuştururdu. Yorulmama rağmen bir grup halinde aynı amaç için çalışma, o nerede bu nerede diye birbirimize öfkelenme saatlerinden hoşlanırdım. Her yarım saatte bir şey içelim, aman çok yorulduk dondurma yiyelim diye mola verirdik. Böyle böyle akşama dek sürerdi bayrama hazırlığımız. Büyüyüp işe de başlayınca arife günü önümdeki tatilin müjdecisi olmaya başladı. Birtakım güneşli kıyılarda gezinmeyi eve dönmeye tercih ettim.
Evden kaçışımın bir kısmı tatil bahanesiyse diğeri akraba buluşmalarıydı. Lisedeyken katlanabildiğim sohbetler, kaş göz devirmeler, kıyaslamalar, dedikodular katlanılmaz hale geldi bir anda. Fatma teyzenin oğlunun nereden mezun olduğu, Ayşelerin kızının düğünlerini kaç para harcayıp ne şahane bir yerde yaptıkları ama bak şimdi borç içinde yüzdükleri umurumda değildi. Yoksa biraz umurumda mıydı. Dinleyip kendi hayatımla kıyaslıyor, bazen berbat bazen de harika hissediyordum. Konuşulanların hepsi Ayşelerin borç içinde yüzmesine üzülmek hatta belki dertlerine derman olmak için bir çözüm üretmek yerine ''bak biz iyi durumdayız, ne kötüler var'' demek içindi. Akrabaların bir araya geldiği bütün belirli gün ve haftalarda aynı şeyin sistematik olarak yaşandığını fark ettim. Hayatımızın, seçimlerimizin ve başımıza gelenlerin ölçütü diğer insanlardı, üstelik akrabalık bağıyla bağlı olduklarımız. Mutluluğumuza onların hayatta vardıkları noktaları sinsi sinsi gözlemleyerek karar veriyorduk. İnsanların türlü türlü olabileceği, farklı ilgi alanları, istekleri, takıntıları hatta manyaklıkları olabileceği ve onları da sırf bu yüzden sevebileceğimiz ihtimaline izin vermiyorduk. Bir izin verebilsek oluşturduğumuz çemberin dikenli telleri dışına kafa göz yararak çıkmayı başarmışları da duyabilecektik. 
Bu dikenli çember, kurallar bütünü, nesiller boyu takip edilen düz çizgi -adı her neyse- onu oluşturanı da kurban ediyordu aslında. Hayat mükemmel bir düzende, hatasız işlemediği için her yeni acı sonlu deneyimi kahrolarak ve mahvolarak karşılamak zorunda kalıyordu onlar. Yine aynı katı bakışlar tarafından yargılanıyor, yalnızlaşıyorlardı.
Sözün keskinliğinin, kelimelerin sahip olabileceği ağır yükün o dönemlerde farkına vardım. Kırk kere söyleyince gerçekleşmiyor belki bir şey, ama gerçekleşeceğine kendimizi inandırıyoruz. Çocukken otuz dokuz kere başkasının süper yetenekli, matematikte zeka küpü çocuğuyla kıyaslanınca kırkıncıyı kendi kendimize söylerken buluyoruz, yapamam. Ben yapamam çünkü muhtemelen yapmak istediğim şey ancak bilmem kim teyzenin kızı ya da oğlu tarafından yapılabilir. 
Büyük akraba buluşmalarında hal hatır sorma adı altında koca bir sorgulama başlar. Fikirler, projeler, hayaller asla konuşulmaz. Ama adına sohbet deriz, hasbıhal etmek. Demek hasbıhal bir nevi ölçme ve değerlendirme testidir. Toplu mülakattır. Ayrılırken iyi cevaplar verip vermediğine tedirgin olduğun bir iş görüşmesidir. Kimsenin sevmeyeceği fikirleri masaya yatırmaya, ipe sapa gelmez hayallerden bahsetmeye yer yoktur. Para eden şeyler konuşmanı isterler. Öyle konulardan konuşanlar dinlenir. O halde sohbet pek de matah bir şey değildir. 
Yarın bayram. Ne yazık ki sevdiklerimle bir tatil kasabasında değilim. Evden çıkmadan biraz toz aldım, annem yeni mikrofiber bezler almış. Banyo aynasında kendime baktım. Nasılsın sorusuna verebileceğim onlarca yanıt, ne yapıyorsun diyene anlatabileceğim pek çok hikaye var. Üzüldüğüm, hayal kırıklığına uğradığım, yanlış tercihler yaptığıma inandığım günler oldu.Bunlarla mücadele ettim. Uzaktan bakınca belli olmayan mücadele izleri oluştu bir ruhum varsa eğer o taraflarda. Kendimi olduğum gibi kabul ettim sonunda. Kimseye benzemem gerekmediğine, kimsenin de benim gibi olmak zorunda olmadığına  kendimi inandırdım. Bunca şey arasında en zor olanı da buydu. Etrafımda tavsiyeler, akıl vermeler, yargılayıcı bakışlar uçuştu. Kimine kapılır gibi oldum, sonra kendimi görüp durdum. Nasılsın ve ne yapıyorsun'un cevabı bunlar bana göre. Gerçekten sohbet edebildiğim insanlarla, öylesine soru sorulmadığını bildiğimde.
Yarından itibaren vereceğim cevaplar belli o yüzden. 5 yıllık kariyer hedeflerim arasında evlenmek ve çocuk yapmak yok maalesef. Bir yuva kursam çoluk çocuk sahibi olsam ne iyi olur diye de hiç düşünmedim ne yalan söyleyeyim.  Sanırım böyle iyiyim.  Başka adaylarla devam edebilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf