Kendi dünyama dönüş- Yaşasın Özgürlük




Bir süre hayat benim tasarılarım, benim hikayelerim, kendi dertlerim ve kurgularımdan ibaret olacak. Şikayet yok, soru soran, yardım, akıl, yorum, iş isteyen yok. İnsanlar yok. İki gün önceye kadar öyleydi. Oradan oraya. Son saniyeye dek bir sorun meşgul etti aklımı. 17.30 oldu, akşam yemeğinde bile aklımı kurcaladı. Gizli gizli maillerime gitti ettim. İki gün önceye kadar ben olmazsam güneş doğmayacak, uçaklar kalkmayacak, dünya nalet ede ede dönecekti. Her yere ve her işe lazımdım. Her konuda mutlaka bir yorumum, her soruna bir önerim vardı. Bunu da çok zeki bulduğum kısa cümlelerimle anlatıyordum güya. Bilgisayarı fişten çektim, çekmecelerimi boşalttım. Masa takvimimi çöpe attım. Not defterimi yırttım. Bir küçük çantaya sığdı varım yoğum. Ne bir ofisin demirbaşı, açıp açmamasıyla kafayı bozduğumuz orkidem ne fotoğraf albümlerim vardı. Bir kere kafamı kaldırıp bakmadığım Avrupanın ben çalışırken yan gelip yatanlarla dolu şehirlerinin kartpostalları birkaç tane. Duvardan sökerken ilk kez görür gibi baktım. Hani işle boğuşurken rahatlatacaklardı beni. Keep calm and drink coffee diyeceklerdi. Bir kahve içtim mi telefonun sinir bozucu sesini yok sayabilen bir insan haline gelecektim. Hayatım boyunca bir yere yerleşmekten korktum. Sanki şirin bir kalemlik alsam o masadan kalkamayacak, orkidem yerine alıştı diye istifa edemeyecektim. Çalıştığım üç ofiste de kapı dibindeki masayı seçmişim, şimdi fark ediyorum. İç kısımlarda oturursam mazallah günü geldiğinde üç beş adım atamam da gidemem diye. Şimdi dalga geçtiğim her şeyin ne kadar zor olduğunu da giderayak anladım. Kapının dibinde oturmasaydım, bir çantaya sığmasaydı eşyalarım yeni istikametine biletini almış turist edasıyla kalkıp gidebilir miydim. O üç beş adım gitmeye yakın dünyanın en zor adımları oluyor. Hayat boyu yakamızdan düşmeyen sevimsiz bir iç ses endişe tohumlarını oraya buraya saçıyor. Ya öyle olursa, ya şöyle olursa... Biraz kendimi kaptırıp korkuya kapıldığımı görünce ben de iç sese kötü kötü şeyler söylüyorum. Ya uzaylılar gelir de seni kaçırırsa, ya burayı su basar da boğulursan, ya seni kuduz bir köpek ısırır da sen dünya dışı çirkin bir canavara dönüşürsen. Bunları duyunca susuyor. Bana bunlarla gelmesi lazım. Yoksa dediği her şeye aman canım dünyanın sonu değil ya, diyeceğim.
İki gündür dünya ben ona hizmet etmeden de dönüyor. Zihnim açık, içimdeki güç dışarıya harcanmadığı için göğsümde patlamak üzere. Kendi seçtiğim masaya yayılarak oturdum. Uzun zaman sonra ilk defa yalnız kendimi düşündüm. Tek işim benim. Kendi sorunlarım, kendi isteklerim, kendi kendime verdiğim işler. Gittim bir çay koydum, ofis alışkanlığı, çay olmadan çalıştığım hissine kapılamıyorum. Telefon çalmadı, kimse seslenmedi. Kendimi duydum. Bunca zaman içeride bir yerde birikmiş kelimeleri. Bir hafta sonra işe dönecek olma fikrimin huzursuzluğu olmadan. Meğer ne çok yoruluyor, başkalarının şikayet, öfke, keder dolu cümleleriyle boğuluyormuşum. Ben de aynını yapıyormuşum tabii. Koca klişe bir döngü. Yoğun çalışma saatleri, ağzından cümle selleri boşalan insanlar, stres denizi, öfke, kabulleniş, bir soluk alma anı, etrafı görmeye çalışırken bir önceki andan çıkamama, akşamın dinginliğini bekleyiş, alkol, çok yoruldum lafları, bu defa arkadaşlara serzeniş. Olayların benzerliği yüzünden her şeyi normalleştirme. Keep calm and drink coffee bardaklarına, orkidelere, renkli post itlere sığınma, yardımı durmadan yanlış yerden bekleme.
Bugün yayıldığım masada, kendime ayırdığım koca beş saatte biriktirip durduğum, başkalarınınkini çözerken yorgunluktan ertelediğim kendi sorunlarımı çözdüm. Kendi halimde çalışmayı ne çok sevdiğimi hatırladım. Umarım ömrüm boyu bir daha da unutmam. Kapı kenarlarında oturmaya, bitki büyütmemeye, yarım saat içinde toplanıp gitmeye hazır olurum.
Defterime çizdiğim sinirli dinazorlardan sıra gelince bu yazıyı yazdım. Kendi dünyam ben olmadan asla dönemez ,o yüzden başka dünyaları bensiz dönmeye bırakıyorum. Yaşasın özgürlük.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf