Bugün hava güneşli. Sıcak kaldırımlarda yürüyorum, denizin mavisine bakıyorum; sonra etraftaki yeşile, insanların tatlı bir karmaşadan kopup gelmiş renklerine.. Hayat canlı, hayat nefes alıp veriyor, caddeler gürültünün, kavganın üstesinden gelebiliyor. Tüm direncimizle iki ayağımızın üstündeyiz. Bugün hava beni etkisine çok da tanıdık olmadığım bir iyimserliğe itiyor.

          Güzel bir gün ve gelecek hayali kuruyorum hepimiz için. Bugün dünyaya gözlerini açan, olan bitenden haberi olmayan tüm çocuklar, ofisinde takım elbisesi içinde sıkışıp kalmış çalışanlar, şu sıralar plajda birileri sıcaktan bunalmış denize girerken onlara şezlong kiralayan kendi teri içinde boğulan çalışanlar için bir de..Kısacası birilerimizi  iyi kötü şu güneşli havaya yakışacak içimi ferahlatan bir yere sığdırıyorum ve içimi rahatlatabiliyorum. Herkesin mutluluğundan kendimi sorumlu hissederek attığım her adımda, bu mutluluğun tüm dağıtım hakkı bendeymişçesine  düşünceli yürürken; bir parça mutlulukla, parayla, hakla, adaletle, hukuk sistemiyle, eğitimle kapatılamamış boşluklar çarpıyor gözüme. Bunlar uzun boylu, çekici, esmer sarışın , topuklu ayakkabı giymiş ve bir de kocasından yalın ayak kaçan, polise koşan, ağlayan, çaresiz kalan, yardım eli bulamayan, vücudu çürük içinde kalmış kadınlar.
        Bazen birilerinin kimliği, cinsiyeti, varlığı unutulur hayatta; ne olduklarının, neden orda olduklarının, ne istediklerinin önemi yoktur artık. Sesleri duyulmaz, sözleri dinlenmez. Hayalleri kimsenin umrunda olmaz. En temel haklarından yoksun yaşarlar toplumda. Reddedilir, işe alınmaz, küçümsenirler. Yıllar sonra kocasından, hapsedildikleri hayattan yalınayak kaçacak ya da yitirilmişlikleriyle  aynı köşede senelerce oturacak varlığı unutulmuş kadınlardır onlar. İtildikleri karanlık köşeden kurtulup korunurum sandıkları polis tarafından hayal kırıklığına uğratılırlar. Oysa ne iş olsa yaparım diye düşünüyorlardır, çocuğuma bakarım, artık dayak yemem. Herkes gibi iyi kötü bir şeyler kazanarak yaşarım ben de. Umutları gibi korkularının de değeri olmayan bu kadınlar öfkeli ve kimliği baştan belli bir kurşunun hedefi olurlar.Fiziki varlıkları da sonunda sessizce ötelenir bu dünyadan. Üstleri hızla kapatılır. Gazetelerden okuruz onların acıklı hikayelerini çokca. Okumasak da hepimiz biliriz eğitimsiz, mesleksiz, sosyal güvencesiz  bırakılmış yaşı hiç fark etmeyen  birçok kadın yıllarını beraber geçirdiği adamın‘namus meselesiydi’ diye serinkanlılıkla sonunu getirebildiği buna benzer bir hikaye yaşar önünde sonunda. ‘Namus meselesi’ etiketi yapıştırıldığında vahşet ve adaletsizlik silinir bazılarımızın gözünde. Böyle onlarca durum hafifletici,vicdan rahatlatıcı etiket vardır yerine göre  kullanılan, kapkara bulutlar gibi çökerler üstümüze bu cümleler, beynimizi delip geçerler, kulağımızı sağır eder gürültüleri: ‘’kızdı İstanbul’a gitti kadın oldu’, ‘ o da hak etmiş o zaman’, ‘kadınlığını bilip evinde otursaymış’.
          Dört bir yandan üstümüze gelir kadının cinselliği. Her köşeden karşımıza çıkar kıyasıya sömürülen kadın vücudu. Kadın olmaktan utanmaya, korkmaya başlarız. Dünyadaki tüm tehlikeler kadınlar ve çocuklar içindir sanki. Çocuk olmaktan kurtulmanın  çaresi vardır da ‘kadın’ olmaktan kurtulmanın çaresi nedir? Taciz edilmekten, sokaklarda korkarak yürümekten, gencecik evlendirilmekten, evin hizmetçisi olmaktan, cinsel obje olarak kadın olmaktan kurtulmanın çaresi var mıdır? Kadının gençliğinden, güzelliğinden, kıyafetinden ve hayatının en temel kimliği cinsiyetinden korkmadan yaşayabilmesi boşluğunu, bugün sahip olduğum tüm iyimserliğe rağmen bir türlü dolduramıyorum. Dağıtım hakkına sahipmişim gibi hissettiğim mutluluklar toplamından mesleği, sosyal güvencesi ve istediği gibi bir yaşamı olmayan kadınlar hep daha az pay alıyor.
          Güzel bir gün ve gelecek hayali kuruyorum hepimiz için. Birilerimizi  iyi kötü şu güneşli havaya yakışacak içimi ferahlatan bir yere sığdırıyorum. Sonra elimdeki mutluluğu yeterince adaletli dağıtamadığımı fark ediyorum. Mutlu, eğitim imkanı olan ama buna rağmen hayatındaki her erkek figürü tarafından ‘dış tehlikelerden’ sürekli korunmaya çalışılan bir kadın olarak şanslıyım diye düşünüp sevinmeli miyim? Şanslı sayabilir miyim kendimi tüm bu ‘dış tehlikelere’ karşı korunmaya muhtaç görüldüğüm konumda? Yoksa sahip olduğum tüm bu imkanlarla yetinmiyor görünmek benden kötü durumda milyonlarca kadın varken bencillik mi olur? Herkesin mutluluğundan kendimi sorumlu hissederek attığım her adımda kendi konumumun çok da fazla bir önemi yok diye düşünüyorum. Biz kadın olarak bugün nerdeyiz ve bundan sonra nerelerde olabileceğiz? Aklımda bu sorularla ve bilinmezliklerle yürürken, sanırım bugün hava hissettiğim kadar sıcak değil, benim içimi ısıtmıyor ve dağıttığım mutluluklar içimi rahatlatmıyor artık.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf