Amen ve le Couperet üzerine

  Costa Gavras' ın filmleri bir virüs gibi etrafımızı saran kapitalist sistemin tüm içi boş değerlerini
sorgulamamızı sağlıyor.Le Couperet' de 15 yıllık üst düzey işinden kovulunca hayatının elinden alındığını düşünen Bruno'yu izledik. Gün geçtikçe yeni bir iş bulmaya dair umutları tükendi,kapılar teker teker yüzüne kapandı.Sahip olduğu iyi yaşam standardını kaybetmemek adına tıpkı dedesinin 2.dünya savaşında kahramanca çarpışması gibi liberal ekonomik düzenin oluşturduğu tahribatla bireysel bir savaşa girdi, silahlandı. Rakibi olarak gördüklerini,üzerinde çok düşünmeden, teker teker öldürdü.
   Bizi içine alan bu sarmalda iki arabaya sahipken birini sebepsiz yere kaybetmek katlanılmaz, konforlu-lüks evlerde oturup, güzel arabalara binebilmek,sosyal çevremizi yine bizim şartlarımıza sahip,uyum sağlayabilecek insanlardan oluşturmak,diğer herkesi ördüğümüz görünmez duvarlarla öteki tarafta bırakmak, her şeyin en güzeline sahip olabilmek için yaşamak doğal tavrımız olmuş biz farkına bile varamadan.
   Costa Gavras, Amen'de 2.dünya savaşı sırasında nazilerin yahudilere ( ayrıca çingenelere, özürlülere,işe yaramaz olarak gördükleri herkese) yaptığı toplu kıyımdan bahsederek,buna sessiz kalan tüm dünyayı,başta hristiyanlığı,kiliseyi, papayı eleştirmişti.Bir insanlık suçuna sessiz kalarak ortak olmakla suçlamıştı onları. Bir zangoç ve bir SS subayı işlenen bu suçun büyüklüğüne dayanamayıp, katliamın durdurulmasını sağlayacak bir şeyler yapmaya çalıştılar. Herkes hareketsiz ve sessizdi.Zangoç kendini toplama kampında ,acı çeken tüm insanlarla beraber ölüme giderek feda etti.Farkına vardıklarını değiştiremedikten sonra eskisi gibi nefes alıp verebilmenin imkanı yoktu.
    Gavras, bu insanlık suçuna sessiz kalarak destek olan herkesi eleştirirken, le Couperet'de de aslında aynı şeyi yapmıyor mu? ''hayatımız sadece tüketme telaşı üzerine kuruldu,sahip olduğumuz tüm değerlerin içi boşaltıldı,ömrümüz boyunca  ev, araba ve güvenli gelecek için çalışıp bunları elde etme sürecindeyken aynı zamanda kaybetmemek için hem kendimizle hem de çevremizdekilerle sonu gelmez bir savaşa giriyoruz. Liberal ekonomik sistemin öngördüğü rekabet bizi hastalıklı insanlar haline getirdi. Bir kısmımız zenginleşirken, çok daha büyük bir kısmımız fakirleşti biz buna göz yumduk.Bu sistem içinde hiçbirimizin yeri sağlam değil,aldığımız tüm eğitime rağmen 'sömüren olma vaadi'ni ıskalayıp sömürülen olabiliriz, her koyun kendi bacağından asılır demeyi artık bırakın'' demiyor mu?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf