Benim gözümden gezi parkı direnişi.

28 Mayıs'ta Gezi Parkı'nın yıkılıp yerine topçu kışlasının yapılmasını istemeyen bir kesimin orayı korumak için kamp kurması ve bu güzel insanlara polisin sabaha karşı bir operasyonla, acımasız şekilde saldırmasıyla başladı her şey.
O gece ve onu takip eden günlerde medya yoktu. Türkiye'de bağımsız bir medyanın olmadığını, siyasi iktidara muhalif olan insanların teker teker işlerinden kovulmasıyla zaten biliyorduk. Ntv, CNN gibi az da olsa güvenimizin olduğu,'haber kanalı' dediklerimizin içlerinde sadece ılımlıları, AKP iktidarıyla zıtlaşmayan insanları barındırdıklarını da biliyorduk. Yine de İstanbul'da eylemciler ile polisin çatıştığı günlerde medyanın bizi aptal yerine koyarcasına penguen belgeseli, yemek programı, polis dizisi yayınlaması öfkemizi perçinledi.
Şu an hala sokaklarda olan, gezi parkına giden, ya da diğer şehirlerde şehrin merkezine çadır kuran insanların  söylemek istediği tam da bu zaten: '' Biz aptal değiliz, sizin tahakkümünüz altında fikri, vicdanı, sesi olmayan bir gençlik değiliz. Bizi de dinlemek zorundasınız''

Günlerdir twitter, facebook, gazete, video ne varsa takip ediyorum. Elimden geldiğince her fikirdeki köşe yazarını okumaya çalışıyorum. Anlamaya çalıştığım ; benim günlerdir sokaklarda ve sosyal medyada şahit olduğum olayları diğer insanlar nasıl görüyor ve yorumluyor?
Kendimi de içinde gördüğüm bu eylemci kitleye öncelikle başbakan saldırdı ''3-5 çapulcu'' dedi. Öfkelendim ama en çok onun başbakan konumunda, Fatih Altaylı ile yaptığı röportajdaki açıklamalarına üzüldüm. Onun için üzüldüm yani. O sakin ve emin duruşunun altında açık açık bize 'bizim başbakanımız olmadığını, kendi yaşam tarzına,'ahlakına' uyum sağlayan ve 'uydurabildiği' kesimi temsil ettiğini söyledi.Kullandığı bu ayrımcı dil her ne kadar yeni olmasa da zaten öfkeli bir kalabalığın sokakta  olduğu  ortamda da kendini göstermesiyle 'yeter artık' dedirtti. Evet ben ona oy vermedim ama başbakan olduğu andan itibaren temsil yetkisini ayrım gözetmeksizin tüm halk adına kullanması gerektiğini çok iyi biliyorum. O yüzden yüzde 50'sini evinde zor tuttuğunu söyleyerek biz çapulcuları alenen tehdit etmesi kabul edilemez.
Neyse, başbakanın zaten sokaklara dökülmüş insanları provoke edici tavırlarını uzun uzun eleştirmeye gerek yok. Ben eminim ki kendi kurmayları bile bu durumu içten içe sorguluyorlar. Mesela İstanbul'un yönetim hakkını elinde bulunduran ama başbakanın otoritesi altında ezilen ve seçimle elde ettiği yetkisini kullanamayacak duruma gelen Kadir Topbaş. Ya da demokrasinin sandıktan ibaret olmadığını düşünenler. Özür dileyerek doğru bir yatıştırma hamlesi yapan ancak uluslararası medya dahil herkesin şahit olduğu polis  şiddetine yeterince değinmeyen Bülent Arınç.
Artık herkes dürüstlük zamanının gelip çattığının farkında. O yüzden bugün Nazlı Ilıcak bile AKP tabanı tarafından eleştirilmesine rağmen, polis orantısız şiddet uyguladı, bu başbakanın otoriterleşmesine yönelik bir halk tepkisidir diyerek sınırlı da olsa bir şeyler söylüyor.
Bu zamana kadar iktidarı eleştirirsem başıma bir şey gelir mi diye korkan insanlar bile yavaş yavaş korkusuzca konuşmaya, yazmaya başladı.
Yalnız şundan rahatsızım; eylemlerin ilk gününü kötüleyecek argümanı olmayanlar (burada eyleme darbeci, Ergenekoncu ,dış mihraklar tarafından organize edildi,  28 Şubat süresince nerdeydiniz diyen zihniyeti ciddiye almadığımı belirteyim) çatışmanın Beşiktaş'ta , Ankara'da ve diğer illerde yoğunlaştığı sırada 'eylemlerin boyutu değişti, provakatörler tarafından yönlendirmeye başlandı' eleştirisini bazen iyi niyetle bazen de içlerindeki gizli isteği ortaya çıkarırcasına ateşli yapanlar oldu. Burada açıklık getirelim; dünyadaki tüm kendiliğinden gelişen sosyal hareketleri kendi emelleri doğrultusunda yönlendirmeye ya da siyasi çıkarları için kullanmaya çalışanlar olur, olacaktır, bu çok doğal. Bunu engellemek adına tercih edilen iki yöntem var: biri, polisi sınırsız bir yetkiyle, sopalarla donatıp bu insanların üzerine salmak ya da polisi çekip eylemi yapan grubun isteklerini dinleyip, uzlaşmaya çalışmak.  Biz önce ilkini yapıp olayların iyice büyümesine, yaralıların artmasına hatta insanların ölmesine sebep olduk. Ancak eylemin 9uncu gününde, polis daha orantılı davranmaya başladı ve 'Taksim Dayanışması' adlı grup Bülent Arınç'la görüşebildi. Demek istediğim olayların bu şekilde bir çatışma haline gelmesini biz zaten başından beri istemedik. Eğer şu anda bazı 'bölücü ve paramiliter' gruplardan, polise saldıranlardan şikayetçiyseniz bu durumu sizin daha en başında engelleme fırsatınız vardı. Çok basit bir şey diyecekti başbakan' tamam topçu kışlası yapılmayacak, o park taksimin'.
Ama tam tersi olmadı mı, medya ve başbakan bizimle alay etmedi mi? Biz sadece sosyal medyadan haber almak zorunda bırakılmadık mı? O zaman neden şimdi mağdur psikolojisine girip sosyal medya provoke etti, yurt dışından ajan gönderildi vs diyorsunuz? Siz olayların çirkinleşmesini engellemek için hiçbir şey yapmadınız ama biz yaptık. Polise taş atmayın, küfür  etmeyin, haklıyken haksız duruma düşmeyelim diye birbirimizi uyardık. Sokaklara yazılan cinsiyetçi, tahrik edici küfürleri sildik. Siz 'kafası kıyak' gençlik dediniz biz dün akşam gezi parkında kandil simidi dağıttık. Kimse merak etmesin biz bu ülkenin muhafazakarına da dine inanmayanına da siyasilerin gösteremeyeceği saygıyı gösteririz.
Günlerdir canlı yayınları izliyorum. Sokağa çıkmayan, eylemleri gözlemlemeyen insanlar okudukları ve twitterdan gördükleri kadarıyla yorum yapıyor. Asıl dezenformasyon budur.Kendimden biliyorum. Bu işin güzelliğini sen gazdan kaçarken sana evinin kapısını açan güzel insanlardan, hayvanları gazdan korumaya çalışanlardan, astım hastalarına yardım edenlerden, koşarken yanlışlıkla size çarpanların binbir özür dilemesinden anlıyorsunuz. Gitmeden anarşist, solcu, komünist , CHP gençliği demek çok kolay. Orada hayatı boyunca eyleme katılmamış gruplarla, en ateşli devrimci gruplar tartışmadan yan yana duruyor. Bazılarının talepleri daha uç, diğerlerinin kabul edemeyeceği doğrultuda olabilir. Ama gerçek demokrasiden bahsediyor, terörü bitirdik barışı sağladık diyorsan herkese kapın açık olacak. Kimseyi sana saldırmadığı sürece böcek gibi gazlamayacaksın.
Sonuç olarak ben günlerdir sokaktayım, gözlemliyorum,her görüşten insanı okuyorum. Artık bizim 'bölücü', 'anarşist', 'kötü' insanlar olmadığımızı herkes anlamaya başladı sanırım. Ben de buradaki diğer insanlar gibi okulumdaki öğrenci eylemleri dışında bir eylem yapmış değilim hayatımda. Yalnız apolitik değilim ve apolitiktim şimdi uyandım da diyemeyeceğim. Bu ülkenin bir bireyi olarak her daim savunduğum bir fikim ve eleştirilerim oldu. Ama anti AKP ci olmadım hatta AKP nin açılım politikalarını destekledim . Kısacası çoğunlukçu değil çoğulcu demokrasiye, özgürlüklere, meydanlara dökülmenin de demokratik bir hak olduğuna ve bunun mizahla yapılırsa süper olacağına, otoriterleşmeye, iktidarı elinde tutan erklerin hesap vermek ve fikir almaksızın yönetmesine karşıyım. Şimdi biz sazı elimize aldık, mizahla, dayanışmayla, elimizdekileri paylaşarak sokaklardayız. Bu hepimizin, demokrasinin kazanımı. ''Ben kararaımı verdim, onlar ne yaparsa yapsınlar'' demek artık eskisi kadar kolay olmayacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf