Sardalye Sokağı

Kitap şöyle başlıyor: California'daki Monterey'de bulunan Sardalye Sokağı bir şiir, pis bir koku, sinir bozucu bir ses, özel bir ışık, bir tını, bir alışkanlık, bir geçmiş özlemi, bir hayal.
Bu giriş cümlesi, okudukça kafamızda netleşen Sardalye Sokağını anlatan en iyi cümle. Çünkü bu sokakta; dükkanında her şey bulunan Çinli bir bakkal, prensip sahibi Lola'nın yönettiği bir genelev, geniş borularda yaşayan çiftler, kurbağalar, kediler, köpekler, bir de günden güne güzelleştirdikleri, 'Palas' isimli depodan bozma bir evde yaşayan işsiz güçsüz Amerikalı 5 adam var. 
Kitabın ilk kısmında birbirine bağlanan hikayelerle Sardalye Sokağı sakinlerini tanıyoruz. En çok da Palas'ta yaşayan Mack ve arkadaşlarını. İşsiz güçsüz takılan bu 'kaybedenler' topluluğu hallerinden memnun. Palas'ın hemen ilerisinde bir bilim insanı olan Doc için kurbağa topluyor, maceralara atılıyor, başlarını durmadan belaya sokuyorlar. Hiçbiri kısa süreli işler dışında bir işe girmiyor, çünkü kendi deyişleriyle bir tarzları var. Böylece ihtiyaç duyduklarında Monterey'deki fabrikalarda ya da barlarda hemen iş bulabiliyorlar. Kimse onları tehdit olarak görmese de Çinli bakkalından entel Doc'a hemen herkes onlardan çekiniyor. Malum, işsiz güçsüzden, okumamış, bir düzen tutturamamış erkek arkadaş grubundan toplum çekinir. Onları kendi çekirdek ailelerinden uzak tutmak, böylece karınca gibi küçük adımlarla düzdükleri yuvalarının selametini sağlamak isterler. Sardalye sokağı tam da böyle birlikte ama yalnızların, toplum dışına itilmiş ya da ayrıksılığı tercih etmişlerin sokağıdır. Aralarında en iyi şartlarda yaşayan, arabası, müzikçaları, kütüphanesi ve pahalı teçhizatıyla bir laboratuvarı olan Doc'tur. Ama o da Mack ve arkadaşlarıyla kurduğu güzel ilişkiyle, içten içe, toplumun dayattığı sıkıcı kurallardan bunaldığını belli eder, her ne kadar kimi zaman zarar görse de onlarınki gibi hata ve yanlışlarla dolu bir  hayata yakın yaşamak istediğini anlarız. 
John Steinbeck

Kitabın sonlarına doğru Doc'un Mac ve arkadaşlarının yaşamını nasıl gördüğü şu cümlelerle gün yüzüne çıkar:
'' Şunlara bak,'' dedi Doc, ''İşte bunlar gerçek filozoflar. Bana kalırsa,'' diye sürdürdü sözünü, ''Mack ve oğlanlar dünyada bugüne kadar olmuş her şeyi, muhtemelen de olacak her şeyi biliyorlar. Günümüz dünyasında sağ kalmayı diğer insanlardan çok daha iyi beceriyorlar. İnsanların hırs, gerginlik ve açgözlülük yüzünden kendini paraladığı bir dönemde, onlar gayet sakin. Şu sözde başarılı insanlarımızın tamamı hasta, mideleri kötü, ruhları kirli, oysa Mack'le oğlanlar sağlıklı ve tuhaf bir biçimde temiz. Canlarının istediğini yapabiliyorlar. İştahlarını, arzularını onlara başka tanımlar getirmeksizin, güzelce giderebiliyorlar.''
Bu paragrafa geldiğimde tam da aynı şeyi kafamda evirip çeviriyordum. İşsiz, derme çatma bir depoda yaşayan bu insanlar çoğu kimseden daha mutlu. Canları gezmek mi istedi, bir yerden araba bulup zaman, para, iş sıkıntısına kapılmadan sınırsız bir maceraya atılabiliyor, para ve mevki gibi hırsları zaten olmadığı için safça, bir kötülük düşünmeden yaşayabiliyorlar.
Devamında kitabın okumuş insanı Doc'tan yine altını çizdiren cümleler geliyor:
''Bana oldum olası garip gelmiştir,'' dedi Doc, ''İnsanlarda hayranlık duyduğumuz şeyler, kibarlık ve cömertlik, açık kalplilik, dürüstlük, anlayış ve duygudaşlık gibi nitelikler aynı zamanda sistemimizdeki arızanın da ayrılmaz parçaları. Nefret ettiğimiz özellikler, kurnazlık, hırs, açgözlülük, gaddarlık, bencillik ve menfaatçilik ise başarının anahtarları. İnsanoğlu ilkinin kalitesine hayranlık duyarken, ikincinin meyvelerine bayılıyor.''
Kitap hoş bir sonla bitiyor, biterken tahmin edebileceğiniz gibi şu Mack ve arkadaşlarının yaşadığı Palas'ı bir kez görmek, tüm mahallenin sevgilisi Doc'la da arkadaş olmak istiyorsunuz. İlk kez 1945'te yayınlanan bu kitap- pek çok klasiğin hissettirdiği gibi- coğrafya ve çağ fark etmeksizin değerlerin aynılığını ve değişen pek bir şeyin olmadığını hissettiriyor. Yine hırs,açgözlülük ve menfaatin başarıya götürdüğü bir dünyada Mack ve arkadaşları gibi basitçe yaşayıp mutlu olabilen insanlara gıpta ederek yaşamıyor muyuz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf