Tatlı Perşembe

Bazen bilmemek güzel bir sürpriz olarak dönebiliyor insana. Sardalye Sokağı'nı bitirdiğimde bazı karakterlerden ayrılmak zor gelmişti. Doc'u biraz daha tanımak, Mack ve arkadaşlarıyla biraz daha vakit geçirebilmek  istemiştim. Meğer imkansızı istemiyormuşum.
Tatlı Perşembe'nin, Sardalye Sokağı'nın devamı olduğunu anlamam çok da zor olmadı. Koşa koşa gittim aldım. Ve bir solukta bitirdim.
Hem de bir üçlemeymiş:
1. Yukarı Mahalle
2. Sardalye Sokağı
3. Tatlı Perşembe

Farkında olmadan ilk kitabı lise yıllarımda okumuştum. Kısacası kural-sınır tanımadan ilerlemişim.
Son kitapta Doc varoluş bunalımlarına giriyor, hikayeye güçlü-saf kadın karakter Lucy giriyor. 2. kitapta olup burada olmayan, 2. Dünya Savaşı sonrası mahalleden ayrılıp başka yörelere göçmüş insanlar var. Bakkal değişmiş mesela, genelevin yeni sahibi de öyle. Bir de Aşk var. Suzy'nin hikaye girişinden belli oluyor.
Bu kitapta sıkça altını çizdiğim cümleler genelevin yeni sahibi Fauna'nın Suzy'e verdiği nasihatlerden geldi:

''...Kimse kimseyi dinlemiyor pek, oysa dinlemek öyle kolay ki! Dinlerken hiçbir şey yapmana gerek yok. Bir erkek sana ilginç gelen bir şey söylerse, ilgini gizleme. Ona ne karşılık vereceğini düşünmekten çok, onun ne düşündüğünü bulmaya çalış...''

''... Öğrenebilirsin, bir sürü şeyi aklında tutman gerek o kadar: birincisi sadece Suzy olduğunu, Suzy'den başka kimse olmadığını hatırlamalısın. Sonra Suzy'nin iyi bir şey- gerçekten değerli bir şey- olduğunu ve dünyada eşinin benzerinin bulunmadığını hatırlamalısın. Kendine bunu söylemenden zarar gelmez. Sonra, bunu yapınca, Suzy'nin bilmediği bir sürü şey olduğunu hatırlamalısın. Suzy ancak görerek, okuyarak veya sorarak öğrenebilir. Çoğu insan kendilerinden başka bir şeye bakmazlar; yorucu ve sıkıcıdır bu.''

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf