Kış Depresyonu




Buranın gelirken hiç hesaba katmadığım bir yönüyle tanıştım. Hep hesaba katmadığımız yerlerden geliyor en sarsıcı darbeler. Soğuk canımı acıtacak sanıyordum, tüm hazırlığımı ona göre yapmıştım. Paranoyakça bir korkuymuş. Eskişehir'in ayazını geçmedi hiç. Ya da ben kolayca alıştım.
Soğuk vuracak zannederken güneşsizlik yavaş yavaş bütün enerjimi aldı götürdü. Karanlıkta uyanmadığım halde yataktan kalkamaz oldum. İki işi konsantre olup bitirmekte zorlandığım günler yaşamaya başladım. Önce bana ne oluyor diye şaşırdım. Hiç bu kadar umursamaz ve takatsiz hissettiğim bir dönem olmamıştı. Özellikle hayatımda çoğu şey yolunda giderken.
Konuyu etrafımdakilere açıp biraz da araştırınca güneyden gelenlerin Nordik ülkelerde çoklukla yaşadığı bir sıkıntı olduğunu fark ettim. İspanyollar bana bir ton öneride bulundu. Yapay ışık tedavisi, egzersiz, yürüyüş, neşeli şarkılar.
Buradaki geleceğimi uzun vadeli planlamaya başladığım bu günlerde, beni elden ayaktan düşüren kış depresyonunu da hesaba katmam gerektiğini fark ettim.
Daha dün Kopenhag yeniden Avrupa'nın en yaşanılabilir şehri seçilmiş bir ankette. Son birkaç haftaya kadar bundan kendi adıma hiç şüphem yoktu. Esnek çalışma kültürü, kendi halinde insanlar, sakin sokaklar, renkli müzeler, festivaller, harika bisiklet yolları, dopdolu kütüphaneler, bugün evden çalışacağım diye rahatça işten kaytarabilmeler...Şehir hayatının pahalılığını kafama takmıyordum bile. Elimde olanlar arzu edebileceklerimin çok daha ötesindeydi.
Bugün bu bitmeyen karanlık üzerine tekrar düşündüm. Burada yaşayabilecek miyim? Her şeye alıştım, yeni işe, arkadaşlara, her gün yeniden öğrenmenin zorluğuna. Kendimi yepyeni bir ortamda var etme mücadelesinde zorlandığım yerler olsa da gayet iyi yol aldım. Bütün engelleri aşıp böyle fiziksel bir karanlıkta tökezleyeceğimi hiç düşünmemiştim. 
Kendimi güneşe ihtiyacım olmadığına inandırmaya çalıştım. Kitapla, filmle, yazarak, müze gezerek ruhumu doyurmanın yollarını aradım. Kimi günler işe yaradı. Eski enerjimi yakalayabildim. Ama vücudum aydınlıktan, griyle karışık beyazdan bıktığını söylemenin yollarını buluyor. Artık aydınlık değil günde yarım saat de olsa güneş ışığı istiyor.
Şubat ile Mart'ı atlayıp Nisan'dan devam etmenin bir yolu olsa keşke. Burada sadece iki ay bahara benzer yaz oluyor diyorlar. Yaz sıcağında da değil gözüm aslında. Normal hayatımı devam ettirebileceğim kadar sarı gün ışığında.
Bir süre önce buranın, karakterimi keşfetmeye başladığım üniversite yıllarından itibaren zihnimin arka planında aradığım ideal hayata en yakın yer olduğundan emindim. Kendimi ait, dahil ve tamamlanmış hissediyordum. Kimse ülkeme dair aptal aptal sorular sormuyor, özel hayatımı kurcalamıyor, insanların yüzde doksanı gününün büyük kısmını şikayet ederek geçirmiyordu. En rahat üretebildiğim ayları yaşadım. Yeni fikirler yakaladım. Beş ayın sonunda ilk defa son haftalarda yakınmayı yeniden hatırladım. Şimdi bilmiyorum. İnsan her şeyle mücadele edebilir de mevsimlerle nasıl mücadele eder? Buna gücüm yeter mi bilmiyorum. 
Bir sene sonrasını yine bilmediğim bir dönemdeyim. Yine güney ülkelerine kayıyor gözüm. Viking olmak 30 saniye buz gibi suya girip çıkabilmek değilmiş anlaşılan. İçimdeki güneyliyi susturamıyorum. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf