Granada- Alhambra ve yavaşlık

Granada'yı hep merak etmiştim. Ofiste İspanya'lı bir arkadaşım vardı ve hep İspanya'yı özellikle Granada'yı ne kadar çok özlediğini anlatıyordu. Danimarka kışına ancak belli bir süre katlanabileceğini, buradaki hayatın konforunu sevse de evinin sıcaklığını ve yavaşlığını özlediğini söylüyordu. Gözümde küçük bir şehir ve güzel hava dışında pek bir şey canlanmıyordu açıkçası. Sonra, bir fırsat doğdu ve önce Madrid'e, oradan beş saatlik bir otobüs yolculuğu ile Granada'ya geçtim. Şehre gece ulaştığım için dar sokakları dışında pek bir şey göremedim. Sadece bulduğum hostelin yemyeşil, tarihi bahçesi bana çok şanslı olduğumu hissettirdi. Birkaç gün sonra, sandığım kadar ayrıcalıklı olmadığımı, şehrin bütün hostellerinin hatta evlerinin aynı yapıda olduğunu fark ettim. 

Şubat ayının sonu olmasına rağmen on sekiz dereceydi hava. Yağmurdan, sıfırı biraz aşkın havanın rüzgarından böyle bir yere gelince iş arkadaşımın neden bahsettiğini hemen anladım. Güneş ısıtıyor, insanlar gülümsüyor, sokaklarda bira içiyor ve her içkinin yanına ücretsiz servis edilen tapaslarının tadını çıkarıyorlardı. Hayatın çok pahalı olduğu Kopenhag'dan özellikle dışarıda yiyip içmek konusunda bizi hırpalamayan bir şehirde olmak da ayrıca iyi hissettirdi





Bir restoranın kaldırımdaki küçük masasına ilişip karşı duvarda güneşlenen, her yarım saatte boşalan yeri dolduran rengarenk insanları izledim. Koşu molası verenler, uzun mesafe bisikletçileri, bekarlığa veda partisi için toplanmış ona yakın kadın, köpeği ile yürüyüşe çıkan çiftler bir bira içmek, azıcık soluklanmak için hep bu noktayı seçti. Tesadüfen, şehrin güzel havalarda uğrak yeri olan bir köşesini keşfettiğimi anladım. Kameranın çekmediği sol taraf da Endülüs Emevilerinden kalma Alhambra sarayına, sarayın geniş bahçelerine bakıyordu. Burada otururken henüz Alhambra'yı görmediğim için neyle karşılaşacağımın farkında değildim. Acele edesim de yoktu. Seyahat ederken sıkı plan yapmaktan hoşlanmıyorum. Yolda olmanın ve keşfetmenin tüm büyüsü kaçıyor. Küçük bir şehirdeysem eğer her yere gönlümden geldiğince yürüyorum. Zaten sokaklar beni görmek isteyeceğim yerlere çıkarıyor. Akışa kapılıp yürümeye devam etmek beni hiçbir yerde hayal kırıklığına uğratmadı. Granada'da böyle oldu. Yokuşları tırmandım, aklıma esen yerlerden sola, bir renk bir küçük sokak hatrına bazen de sağa döndüm. Dinlenme duraklarımın hepsi birbirinden güzeldi. 


Alhambra'ya ertesi gün geldim. Bu fotoğraf, benim için aşağı yukarı sarayda gördüğüm çoğu motifi yansıtıyor. Renkler, el işçiliği sarayın geri kalanında da buradakine benziyor. 


Yakından bakınca da her yerde tekrar eden, insan eliyle yerden tavana işlendiğine inanamadığım motif bu. 

Granada'nın sokaklarında olduğu gibi saray bahçelerinde de portakal ağaçları yan yana dizilmiş. 


 


Granada'da nüfusun oldukça yaşlı olduğu gözüme çarptı. Gençlerin çoğu da üniversite öğrencisine benziyordu. Aradaki nüfus, işsizlik sebebiyle büyük şehirlere göç etmiş. Şehrin yavaşlığı, erken başlayan ancak öğlen uykusuna yatan hali bana, kendi ritminde büyük bir şefkat ve huzurla yaşayan bir insana bakıyormuşum gibi hissettirdi. Bu insan ellilerine yaklaşmış. Sabah erkenden kalkıp küçük bir kafede espressosunu içiyor. İnsanları izliyor ya da arkadaşlarıyla sohbet ediyor. Ardından yine aynı yerde kızarmış ekmek üzerine döktüğü zeytinyağlı domates ezmesini ağır lokmalarla çiğniyor. Bütün saatler, yıllar, öğle üzeri kemiklerini ısıtacak güneş onun. Elinden kaçacak, kaçıracağı hiçbir şey yok. Hayat ve yıllar koşar adım yürümemesini, gittiği yere her türlü ulaşacağını, zamanla böyle oyunlar oynamamasını öğretmiş. Kendine bahaneler, yapılacaklar uydurmuyor. Kahvaltıdan sonra uzun bir yürüyüşe çıkıyor, ilgisini çeken köşe başlarında duraklıyor. Tanıdık esnaflarla sohbet ediyor, kuşları yemliyor. Büyük kiliseye bakan meydanda boş bir banka ilişip gazetesini okuyor. Öğlene doğru eve dönüp tatlı bir uykuya dalıyor. Akşama doğru da hep gittiği barda arkadaşlarıyla şehrin takımının futbol maçını izliyor. Şehir bundan başkasına izin vermiyor adeta. O da izin vermesini istemiyor zaten. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf