''Blood Brother''


İf 2013 bağımsız filmler festivalinin, çok haklı bir şekilde  ''sev-değiştir'' kategorisindeki  Blood Brother filmi beni tahmin ettiğimden de çok etkiledi.

Hayatımızda film seçimlerimiz  bizim kim olduğumuz, hayallerimiz, arzularımız hakkında az çok fikir veriyor. İf 2013 ün sitesine girince filmler kategorisinde ''sev-değiştir'' i görür görmez heyecanlanmam ve bütün filmlere gitmek istemem de belki böyle açıklanabilir. Değişim kelimesinin benim için cazibesi büyük. . Rahatsız olduğum, değişmesini görmekten çok hoşlanacağım ve bu yolda uğraşmaktan çekinmeyeceğim çok şey var
.
Filmin fragmanını izlerken  Rocky'nin her şeye sahip olduğu 'Batılı' ve 'rutin' hayatından çıkmak için kendini maceralara atan kafası karışık biri olduğu ön yargısı vardı bende. Bu konuda da öz eleştiriye ihtiyacımız var. 'Batı' dediğimiz dünya kendi doğusunu oryantalist değerleri, egzotizmi, bir çeşit gizemi öne çıkararak değerlendirme yanlışına düşüyorsa biz 'doğulular' da 'batı' nın her hamlesinde bir bit yeniği arıyoruz.

Film boyunca o yüzden Rocky'nin ve yönetmen Steve'in ister istemez her an bir açığını aradık pek çoğumuz.
Rocky'nin samimiyetine, karakterine ,yaptığı işe  hayran olmaya başladığım anlarda bile bir tedirginlik oldu içimde. HIV'li kimsesiz çocukların bakımının yapıldığı bir Hint köyünde, yokluk içinde, o çocuklardan hiçbir ayrıcalığı olmadan ama öyle yaşamaya da bir zorunluluğu olmadan yaşıyor orada çünkü. Film boyunca duyduğum çocukça tedirginlik de buradan geliyordu. Onu orada kalmaya mecbur kılan hiçbir şey yokken bile, tam tersine çevresel zorlukla (virüsün bulaşma riski, köylülerin onu yabancı olarak görüp kabul etmeme durumu) baş etme halinde olan biri kalmaya devam eder mi? Bir gün pes edip, her şeyi arkasında bırakıp, bu macera burada bitti deyip Amerika'ya neden dönmesin? Bu soruları sorup durdum kendime.

Sorun şu ki aslında sorgulamaya da hiçbirimizin hakkı yok  Çünkü biz varlığından haberdar olduğumuz sorunlar karşısında oturduğumuz yerden ahkam keserken, o tek başına değiştiriyor.

Film, ömrüm boyunca unutmayacağım ve kendime hatırlatacağım bir hikayeyle başladı: Bir baba oğluna yavru bir köpek alır, çocuk köpeği çok sever. Bir gün köpek yaralanır. Basit bir yaradır ama;  babası köpeğin kurtulamayacağını, çok küçük olduğunu ,yakında öleceğini söyler. Çocuk , ne yapmam lazım? diye sorar. Babası, 'ona mezar kazi ölmesini bekle 'der. Çocuk köpeği alır bahçeye götürür, baş ucunda bekler. Babası sorar 'neden mezarını kazmadın', 'belki yaşar' der çocuk. Sonra babası 'kürekle kafasına vurup öldür, bu yarayla yaşaması mümkün değil çünkü der' . Çocuk bahçeye gider, köpeği okşar, yarasına merhem sürer, sever, ilgilenir. Köpek uzun yıllar yaşar.

Bu hikaye filmde Rock'nin haftalarca yanından ayrılmadan ilgilendiği, doktorların yaşaması mucize dedikleri, HIV yüzünden oluşan yaraları vücudunun her tarafını sarmış küçük çocuğun hikayesiyle birleşir bir noktada. Umudunu yitirmeyen Rocky'dir bu sefer. Çocukla sevgi dışında bir bağı olmadığı halde bir babadan, ağabeyden, doktorun yapabileceğinden fazla ilgilenir çocukla. Yaralarından yemek yiyemeyen, gözlerini açamayan, artık yaşamaz denilen çocuğu hayata döndürür.

Filmde bu şekilde sarsıcı, içimizi umutla dolduran ve tek bir kişinin yapabileceklerinin boyutunu bize gösteren bir sürü an var. Beni derinden etkileyen diğer bir nokta da Rocky'nin fikirleri ve karakteri. Neden her şeyi bırakıp bu çocuklarla yaşamaya Hindistan'a gidiyorsun diye sorduklarında: ''Onların içine düştüğü durumu değiştiremem ama kendimi o durumun içine sokabilirim'' diyor. Bu kesinlikle bir vicdan muhasebesi olarak görülmemeli. Bunun adını ne koymalı bilmiyorum: duyarlılık mı, dünya görüşü mü ,kendini adamak mı..
Birileri acı çekip, parayla değiştiremeyecekleri bir hayatın içinde yaşam mücadelesi veriyorsa, biz tüm sahip olduklarımızla bu acıya şahit olduktan sonra nasıl rahatça yaşamaya devam edebiliriz? Sıkça kullandığımız savunma cümlemiz şu: Ben ne yapabilirim, her şeyi değiştiremem, açlığı acıları bitiremem ya tek başıma.. Ya da Hindistan ve Afrika için sıkça kullanılan 'sömürgeleştirilme' argümanı var. ''Oraları Batı yıllarca sömürdü, şimdi çağın 50-60 yıl gerisinde, bilinçli şekilde yoksul bırakılan köyler kasabalar var..''
Bu argümanların kendi içinde haklı bazı kısımları olsa da konuyla hiç alakası yok. Tek bir gerçek var, çoğu yerde toplu halde yokluk, yoksunluk, hastalık çok büyük bir sorun ve o insanlar bunu her an yaşarken neden böyle olduğunun bir önemi yok. Neden böyle olduğuna kafa yormak, araştırmak, bunun akademik çalışmasını yapmak tabi ki önemli ama hiçbir şey yapmamanın argümanı olamaz.

Blood Brother tüm gerçekçiliğiyle, bize sevmenin, güvenmenin ve güvenilmenin kutsallığını gösterdi. Hayatta tek başına, böyle bir işe kalkışabilecek kadar yüreği sevgi dolu bir insanın var olacağına inandırarak bir çıkış, bir başlangıç sundu.

PS: İtiraf etmem lazım ki şu an Rocky 'nin evlendiği Hintli kadını baya kıskanıyorum. O da şahane bir insandır eminim de, ne kadar şanslı..En güzel kısmı da Rocky 'e evlenme kararı hakkında mutlu musun diye sorduklarında : Ömrümün sonuna kadar benim yanımda olacağını söyledi nasıl mutlu olmam demesiydi. Öyle bir sevgi, öyle bir güven..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf