Bir monaco'nun 40 yıl hatırı vardır


Bu gece haddinden fazla romantikleşip , tek bir kişiye, hayatın bize yaptığı güzellikleri ikimiz de unutmayalım diye yazacağım.. Bunu da ben yapmayayım da  kim yapsın..

Sınıf arkadaşı olarak başlayıp, yakın arkadaş çevresi dediğimiz ucu açık kişiler topluluğuna girmekle tanıdık birbirimizi. Çok aynıyken çok farklıyız zannettik önceleri. Benim hayatıma yabancı bir kavram değil iyice tanıdıktan sonra çok sevmek, sahiplenmek. Biraz tanımayla olmuyor, neye inanır, neden korkar, nasıl mutlu olur detaylarıyla öğreneceksin. Az tanıyınca vazgeçmek kolay, vazgeçilmezler arasına saklamak lazım onu.

eylül sonu 2013/ siyah -beyaz bir fotoğrafımız olsa da arkasına dolma kalemle bu tarihi atsak. Sonra bir gün dağılmış dolma kalemden eylül müydü ekim miydi uzun uzun tartışacak kadar bilemesek, eskise o fotoğraf.

eylül sonu... Rennes nedenini anlayamadığımız derecede sıcak ve biz senin gelişine yoruyoruz bu yazdan kalma günleri. Gece geldin, çıkalım mı dedim, hayır demezsin ki ... Saint Anne, İstiklal barları gibi sıkışık, yürümek için insanları ittirmemiz gerekiyor. Herkes mutlu, herkes sarhoş, herkes o gece her şeyi boş vermiş. 'Le petit velo' ya gidiyoruz. Küçük bisiklet demek. Kendi kokteylleri var küçük, tatlı, bisikletlik. Mutlu olmak için içmemize gerek yok, biz hayatın böyle bizi yan yana sokaklarda yürütmesinin şerefine içiyoruz.

eylül sondan 9..Breton dans festivali varmış, buradaki ilk üç gecemde yanında kaldığım aile davet etti bizi      -gidelim mi?  -Gidelim. Gitmeyelim ne gerek var demezsin, ölürsün meraktan. Nasıl dans ediyorlarmış, nereye gidicez, kimler gelecek.. 8 kişiyiz Christine, Olivier, Adrien (ailenin 17 yaşındaki Harry Potter'ı), Helene, adını unuttuğum diğer kızları, neden geldiğini anlayamadığımız Fransız bir adam, bir de Gomez soyadlı ''baahh ouiii'' deyip duran Brezilyalı çocuk var. Hiç susmuyor bütün gece, herkesi güldürüyor. Festnoz'a gidiyoruz upuzun süren bir tortillas yemek faslından sonra. Ne zaman beni yemeğe çağırsalar tortillas yiyoruz bu aileyle ve Bordeaux şarabı içiyoruz. (Şikayetçi değilim) Fetnoz'da İskoç ezgilerine benzeyen müzikler eşliğinde bizim halayın benzeri ama daha yavaşı olan danslar öğreniyoruz. Daha çok aileler ve yaşlılar gelmiş. Her yerde Breton bayrakları var. Christine bizi kocasıyla beraber her dansa sürüklüyor: bu daha basit, bu sefer kolay diye diye.. Kocasıyla böyle gecelerden birinde tanışmışlar otuz sene önce. Hala çok güzel, genç ve alımlılar. Az dedikodularını yapmadık aramızda.
O gece Bizim Gomez'in 11 Brezilyalı arkadaşıyla tanıştık. 11i de belki uydurdum, saymamıştım çünkü. Ama çoklardı. Kızlar bizi hayal kırıklığına uğrattı, Latin ateşi beklerken, Anadolu'muzun güzel kızlarına benzettik hepsini.

eylül sondan 8.. Fransa eurobaskette finalde Litvanya ile oynayacak. Bizim basketbolcu siyahi arkadaşlarımız da var.. Alison; geçen sene erasmusunu İstanbul'da yapmış, şimdi benim sınıf arkadaşım, (dünyanın bana göre en komik kadını ve basketbol aşığı ) bizi yemeğe davet ediyor. Önce onun takım arkadaşlarıyla maç izlemeye gidiyoruz. Arkadaşlarını görür görmez ikimizde de aynı çaresizlik: Güçlü, kaslı, uzun boylu, çok güzel kadınların arasında iki ufaklık kaldık... Maç başlamadan hep bir ağızdan milli marşları Marseillaise'i söylüyorlar. İlk yarı hepsi çok coşkulu, her basket alkış kıyamet. Fark açılınca galibiyet rahatlığıyla izliyoruz maçı. Maç bitince sokaklar sessiz, hatta futbol maçı izleyenlerle dolu. Ne düşündüğümüzü tahmin etmek zor değil: bizim basket milli takımımız avrupa şampiyonu olsa.... Neyse şimdilik galatasaraylılarla beşiktaşlılar birbirine sandalye fırlatmaya devam etsin.

Akşam yemeğini Alison'un sevgilisi Pierre hazırlamış. Tart var, kiş var, lahmacun var. (lahmacunlar bizden) Basketbolcu kızlar ilk defa lahmacun yiyorlar, bayılıyorlar. Alison İstanbul'da siyahi bir kadın olarak yaşadığı zorlukları anlatıyor. Bahsetmek istemese de zorluyoruz. Anlattığı her şey ikimizin hatasıymışçasına üzüp utandırıyor bizi. Öğrendiği ilk kelime 'bak bak bak' olmuş. Çünkü herkes yanından geçerken arkadaşına onu gösteriyormuş. Tahmin etmek zor değil, Türkiye'de sokaklarda saat satmak zorunda kalanlar dışında pek siyahi yok. Her şeye rağmen Türkiye'yi sevmiş ve bize karşı çok sıcak.
Sen Alison'a bayılıyorsun. İlk defa ezanı duyduğunda yataktan fırlayıp kaçmaya çalıştığını anlatıyor. Deprem gibi bir felaket oluyor da yurt genelinde onun uyarısı yapılıyor zannetmiş. Pierre bize Alison'u görmek için İstanbul'a geldiğinde yediği pideleri mantıları anlatıyor. Bundan sonra boğaz, cami, Ayasofya derlerse asla inanmam. Kimsenin aklında onlar kalmamış, ama pideleri, tavuk şişleri unutmamışlar.

Sondan 7inci gün..Rennes'in merkezindeki kafe-barlardan birinde bir şeyler içerken yanımıza orta yaşlı bir adam gelip 'Türk müsünüz, hoş geldiniz' diyor. Geçen gün lahmacun aldığımız kebapçı göndermiş yanımıza. O sohbet sonrasında Rennes'in en merkezi barlarının , kafelerinin ( ve tabi ki restoranlarının) türklerin olduğunu öğreniyoruz. Oturduğumuz yerin sahibiyle tanışıyoruz. Her şey çok hızlı, çok karmaşık, çok garip..
 O gece bu saatten sonra bilet kontrolü olmaz diyerek bilet almadan bindiğimiz otobüste 30 euro ceza ödüyoruz.
Sonra  sınıftakilerle buluşuyoruz bir barda. Herkesle tanışıyorsun. Eğlensek de gecenin sonunda insanlar bizi hayal kırıklığına uğratıyor. Masadan her kalkanın ardından acımasızca ve topluca dedikodu yaptıklarına şahit oluyoruz. Bu acımasızlık katlanılmaz hale geldiğinde kalkıp gidiyoruz masadan. Sen de olanlara benim kadar sinirlendin diye daha çok seviyorum seni. Bütün yol dürüstlük, adalet konusundaki hararetli konuşmalarımızla geçiyor. İyi ki sen varsın.

Eylül'ün sondan 6ıncı bizimse senle Rennes'deki son günümüz..Okula gittik, derse girdik bugün. Avrupa Birliği'nin üye olmayan komşularıyla ilişkileriydi konu. Dersi dinlemekle kalmadın, sorulara bile cevap verdin. Hayatta yapamayacağımız çok az şey kaldı bence..

şubat 2011 de Bordeaux'da monacoyu keşfetmiştik beraber, en sevdiğimiz olmuştu. Bize hep o günleri hatırlattı daha sonra. Master yaparsak gittiğimiz şehirlerde yine buluşuruz diye konuşuyorduk, master henüz uzak ihtimal olsa da . O gün geliverdi bir anda. Rennes'de de monaco istedik ilk oturduğumuz yerde.. Bir monaconun kırk yıl hatırı vardır. Bir ay sonra Paris'te, bir yıl sonra St Petersburg'da- Moskova'da, iki yıl sonra bilmiyorum nerede görüşmek, bizi tekrar yan yana getirecek sokakların şerefine içmek üzere.. Siyah beyaz bir fotoğraf arkası yazısı gibi bitireyim ..Seni götüren trenlere selam ederim. Sevgiler!!

eylül 2013 Rennes (master)

 Breton bayrağı her yerde!

Festnoz'daki danslardan belli belirsiz..



Şubat 2011 - Bordeaux (erasmus)



Yorumlar

  1. kıskandım hıh.misal bir starwarsun bir didinin de:) epey hatırı vardır elbet.

    YanıtlaSil
  2. starwars hikeyesini en başından anlatacağım bir gün iyi hatırlattın, herkes bilsin izleyene kadar neler yaşadığımızı :) gelince senle de yer ,içer, gezeriz, sen fotoğraf çekersin ben yazarım, olmaz mı..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf