Feministim demekten neden korkuyordum?






"Feminizm sansasyoneldir… Feminist olarak konuştuğunuzda çoğunlukla fazla tepkisel veya aşırı tepkili olarak betimlenirsiniz sanki tüm yaptığınız meselenin gerçeklerini abartmakmış gibi; sanki bir şeyin kendinize göre açıklamasını yaparken kasten, hatta kötü niyetle büyütüyormuş gibi…’’
Yukarıdaki paragrafa, Sara Ahmed’in ‘’Feminist Bir Yaşam Sürmek’’ kitabında rastladım. Görür görmez Tabii ya! dedim. Sanki kafamın içinde dolanıp duran, adını koyamadığım, bir türlü cümleye dökemediğim bir şeyden bahsediyordu. Bu kadarla da kalmayıp bir örnekle devam ediyordu.
‘’Bir keresinde aile sofrasında Kramer Kramer’e Karşı filmi hakkında konuştuğumuzu hatırlıyorum. Annenin nasıl şeytanlaştırıldığını sorguladığımı anımsıyorum. Bu noktaya, bu oldukça aleni feminist noktaya , feminist bir eğilim kazandıktan sonra işaret etmemeniz zor olan bu noktaya işaret ettim ve ardından kıyamet koptu! ‘’Of bu güzel filmin tadını çıkarmamıza izin versen olmaz mı’’, ‘’Of sürekli sorun arıyorsun’’ vs. Feministler: sorun ararlar. Sanki bu sorunlar sen işaret edene kadar orada değilmiş gibi; sanki onlara işaret etmek onları orada var eden şeymiş gibi.’’
Kişisel hikayemin bir paragraflık açıklamasıydı işte bu. Huzursuz olduğun, bu işte bir yanlışlık var dediğin konu hakkında yazar ya da konuşursan öfkeli olursun. Problem kadın, hatta histerik bir feminist! Erkekler yaklaşmaya çekinir. Tepesi attı mı ortalığı birbirine katacak huysuz kadın önyargısı taşırlar. Feminist teori hakkında hiçbir fikri olmayanlar, ‘’Sen de şu feministlerden değilsindir umarım,’’ der.’’ Hiç sevmiyorum, Erkek düşmanları! ‘’ Yakın akrabaların, ‘’Öyle yazmışsın ama kısmetin kapanacak,’’ diye arar. Sonuna da eklerler, ‘’Ben sen mutlu ol diye söylüyorum’’ Bu uyarıların altında basit bir korku yatar: Sevilmeyeceksin.  Kadınlar seni yalnız bırakacak, erkeklerse senden korkacak. Maruz kaldığın bir haksızlığı dile getirdin, tacizi örtbas etmedin, evde hizmetçi olmayı reddettin diye hem de.
Yemek yapmayı sevmediğini dile getiriyorsan, muhtemelen müstakbel çocuklarını da aç bırakacak işe yaramaz bir feminist olursun. Dünyaya dişi geldin diye domates rendelemede el yatkınlığın, harika kekler yapmada sana doğuştan bahşedilen kek kabartma iç güdün devreye girecekmiş gibi davranılır. Oysa keki kabartan -adı üstünde- kabartma tozudur. Bir kadın parmaklarında çorba kıvamı tutturmaya has yeteneklerle dünyaya gelmez. Klişe örneklerden devam etmemiz gerekirse, en süper aşçılar da pek şirin erkeklerdir. (Örn gönüllerin sevgilisi bisikletçi Arda şef) Ben feministim diyen kadın ya lezbiyen, bir ihtimal biseksüel, evde pasaklı, heteroseksüelse muhakkak öfkeli ve bakımsızdır. Sevişirken içinden durmaksızın ‘’Senden tiksiniyorum, erkeklerden nefret ediyorum’’ demektedir. Ancak ne yapsın, çılgın iç güdüleri gereği mecburen sevişir.
Kafamda toplum tarafından nasıl görüleceğime dair dönüp duranlar bunlardı. Pek çoğunu da tanıştığım erkeklerden duymuştum. Ahmet’in sevgilisi Aysel’in ne harika dolmalar yaptığını yine laf arasına sokuşturdu biri.  (E madem getirseydi de biz de yeseydik.) Bazen de hiç sandığım gibi değilsin dediler. Şaşırtıcı şekilde naif ve sakinmişim. Böyle bir feministe hiç rastlamamış. (Bu, okyanus ikliminde yetişen ılıman bir feminist türü demeliydim, ama o an aklıma gelmedi) Kendimi hep kötü bir şey istemediğimi, erkeklerden nefret etmediğimi açıklamaya çalışırken buldum. Hatta erkeklerden baya baya hoşlanıyordum. Vallahi. Gerçekten. Yalnızca bana padişah fermanı içeriğinde cümleler kurmamaları gerekiyordu. Kadınlar konusunda çirkin, budala ve kaba erkeklerin, kültürlü, zeki ve kibar erkeklerden daha başarılı olduğu Schopenhauer’in kendi fikriydi ve erkeklerin 18. yy’dan kalma bu fikre fazla bel bağlamamaları iyi olurdu.
Yine de uzun bir süre insanların beni nasıl göreceğine kafayı epey taktım. İlişkilerimde canımı sıkan noktaları içime attığım, aşkın yüzü suyu hürmetine görmezden geldiğim oldu. Ama aşk bu değildi ve o ses içimde bir kurt gibi sinsi sinsi kıpırdandı, bu yanlış diye fısıldadı kulağıma. Okudukça, düşündükçe ve benzer durumları yaşayan kadınlarla tartıştıkça o kısık sesin haklı olduğunu fark ettim. O sesin cesaretlendirilmesi gerekiyordu. Onu dinlemeye, onu gerçekten duymaya başladım.
Dile getirmeyince sanki deliklerden sızmayacak, yazıdan taşmayacak, ben buradayım diye bağırmayacak m? Sara Ahmed’in kitabını bitirdim. Cümlelerin altı çizili, sayfalar hırpalanmış, içim rengarenkti. Ben sanırım Orta Amerika’da yetişen renkli bir feminist türüyüm diye düşündüm. Saklamaya ne hacet, her yerim bu gerçeği haykırıyordu. Beni seven böyle sevecek, sevmeyen de ne yapalım Aysel’in dolmalarından yemeyi tercih edecekti.

Ps: Aysel eline sağlık.

Görsel çizimi: Ezgi Şener

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf