JULE



Yine aynı anda onlarca şey yapmayı arzuladığım bir dönemdeyim. Üç farklı Sivil Toplum Kuruluşu'na gönüllülük başvurusunda bulundum. Haftada dört saat onlarla çalışacağıma dair gönüllülük sözleşmesi imzalamam gerekiyor. Gönüllülüğün çok ciddiye alındığı ve hayli yaygın olduğu bir ülke. Birini tercih etmem gerekecek. 
Danca kursuna kayıt olmaya karar vermiştim. Araştırmamı yaptım, her hafta bir günümü de ona ayırmam lazım. Aslında Danca'ya hiç ihtiyacım olmuyor. Bazen trende insanların ne konuştuğunu anlayabilmeye heves ediyorum sadece. Önceden, benim hiç ilgilenmediğim bir konuda şakalar yapıp gülen insanlara denk gelince dinlerdim, ruh halim bir anda değişirdi. Duyduğum güzel cümleleri aklımda tutmaya çalışırdım. En güzel cümleleri Beşiktaş Kadıköy vapurunda duyardım. Benim o sıralarda izlediğim bir filmden konuşurdu bazen bir çift. Fark etmediğim bir ayrıntıyı yakalardım.
Yıllar önce, çok gergin ve yorgun bir anımda denk geldiğim bir telefon konuşmasını hala dün gibi hatırlıyorum. Kadıköy'den Üsküdar dolmuşuna binmiştim. Gece yarısına yakındı. Ertesi gün için kaygılanıyordum, tez savunmam vardı. Cebimden çıkardığım kağıttan, savunmamda unutmamam gereken kavramları tekrarlıyordum. Savunma anına kadar geçmeyecek, aslında anlamsız bir gerginlikti. Arka koltukta yanıma şen şakrak, benden birkaç yaş küçük olduğunu tahmin ettiğim bir kadın oturdu. Binerken de telefonda konuşuyordu. Hande Yener'in şarkılarındaki 'sen ne halt edersen et ben sensiz de harikayım' havasını çok sevdiğini söyledi. Hattın ucundakine şarkıcıyı öyle neşeli bir tonda anlattı ki açıp dinleyesim geldi. Dolmuştan indiğimde sebebini anlamadığım halde çok rahatlamıştım. Çok sonra fark ettim, kendi derdimle uzaktan yakından alakası olmayan 'önemsiz' bulacağım meselelerin kimilerinin bir numaralı kaygısı olması beni rahatlatıyor. Dünyayı bütün olasılıkları ile geniş bir açıdan görmemi sağlıyor. Aynı dünyada yaşadığımız halde kafamızdaki dünyaların farklılığını deneyimlemek, içinde yaşadığımız dünyaya da eski ehemmiyetini vermemi engelliyor. O gece yatmadan Hande Yener dinlemiş, kadının dediklerini düşünerek gülümsemiştim. 
Her gün bindiğim trende, pazartesi sabahı akademisyen çantalı orta yaşlılar, telefonda kadınlar, cuma akşamı eğlenmeye çıktığı belli liseli çocuklar durmadan konuşuyor. Birtakım değişik vurgular duyuyorum. Ne konuştuklarını anlayamamak, nasıl bir hayatları olduğuna dair küçük de olsa bir ipucu yakalayamamak canımı sıkıyor. Bu dili öğreneceksem muhtemelen konuşmak için değil biraz da olsa anlayabilmek için öğreneceğim.

Neyse ki Christmas hızla yaklaşıyor. Artan enerjimi biraz düşürür umarım. Etraftaki tatil havasının ve yavaşlığın tesiri altında kalırım da kendimi altından kalkamayacağım sorumlulukların ortasında bulmam. 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf