Grup sohbetlerinde aşırı ilgisizlik hali

 



Küçüklükten beri karakterimin bir parçası olan ve bir türlü anlam veremediğim- bazen verebilir gibi olduğum- bir özelliğim var. Ne zaman ki birkaç kişilik grubun içinde bir etkinlikte olayım bir süre sonra, kişilerle yakınlığım fark etmeksizin büyük bir ilgisizlik, yorgunluk halinde buluyorum kendimi. Birebir saatlerce konuşabileceğim iki insanla üç kişi bir araya geldiğimizde yine sohbete katılmak istiyorum ancak bir süre sonra kendimi aşırı sıkılmış, konunun gittiği yerle ilgimi yitirmiş, tek söz edebilmek için kendimi zorlamaya başlarken buluyorum. Konu alakamı çok çeken bir yerde kalırsa durum bu kadar kötü olmuyor. Hala bir süre gerçekten içimden gelerek fikirlerimi söyleyebiliyorum ama genelde ilgi alanımın dışına çıkıveriyor. Bu durumun neyle ilgili olduğunu henüz çözemedim. 

Geçenlerde yine aynı durumda buldum kendimi. Bir süre ilişkilerden, hayattan, kedilerden, kitaplardan vs. bahsettik üç kişi. Sonra konu bitki yetiştirmeye, hangi sebze çeşidinin ne kadar bakım gerektirdiğine, çiçek çeşitlerine geldi. Şu dünyada bu konuya benim kadar uzak olan insan sınırlıdır. Ana akım çiçekler dışında diğerlerini hiç bilmem, ne kimin mevsimidir, hangi sebze hangi aylarda boy atar bir kulağımdan girer diğerinden çıkar. Oysa çiçekli hoş bir bahçede durmayı, taze sebze yemeyi çok seviyorum. Bu ilgisizliğim ve öğrenmemeye duyduğum inat beni hayal kırıklığına uğratıyor.

Benzer bir cahiliyet derecesinde bilgisizlik ve ilgisizlik de baharatlar ve yemeklerle ilgili her çeşit sosun yine ana akım haricinde benim zihnimde asla kalmayışı. Baharat bilgim biber çeşitleri, kimyon, nane, ancak kokusundan ve tadından tanıyabileceğim bir iki ilave baharatla sınırlı. Oysa evin bir dolabı baharat dolu. Ben hangisini neye kullandığımızı bilmeden yaşıyorum. 


Çok sıkıldığım, ortamdan uzaklaşamayacak durumda olduğum anlarda derin derin nefes almaya çalışıyorum. Çok yorgun olduğum, biraz yalnız kalmaya ihtiyaç duyduğum geliyor aklıma. Yalnızlık anının elbet geleceğini kendime telkin ederek içinde bulunduğum sohbetten bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Ama hiçbir zaman tam işe yaramıyor bu konuşmuş olmak için uyduruktan dialoğa katılma hali. 

Küçükken de bireysel olarak arkadaşlarımla güzel bir uyum sağlar, bir gruba dahil olduğumda sessizleşirdim. Şimdi en azından hayli duyarlı bir içedönük olduğumun farkındayım. Bu kendimi çok hırpalamamamı, enerjimin dışadönük insanlara kıyasla hızlı tükendiğini, yalnızlığa ihtiyaç duyduğumu bilmemi sağlıyor. Yine de bilmek her zaman çözüm değil. Olay anında bana iyi gelen çözümler üretme konusunda zorlanıyorum. Üstelik bu yorgunluğun birkaç kişi olmaktan değil, sohbetin ilgi duyduğum alanlar etrafında dönmemesinden kaynaklandığını, en azından etmenlerden birinin bu olduğunu görebiliyorum. 


Son zamanlarda, özellikle arkadaş evlerinde katıldığım akşam yemeklerinde birden çok yeni insanla tanıştığım oluyor. Kendimi en baştan tanıtma kısmı geçtikten sonra karşımdakini en hızlı şekilde tanımaya, ilgimi çeken bir tarzı, benimkine benzer ilgi alanları yoksa- ki bunu bu kadar sürede nasıl çözmüş olabilirim- o insanla gecenin ilerleyen saatlerinde havadan sudan konuşmak zorunda kalacağımı hissediyorum ve o kişiden kaçınmaya çalışıyorum. Bir de bu insanları bir daha görecek miyim sorusu beliyor tabii. Çoğu insanın aksine, eğer nadiren aynı ortamda bulunacağım kişilerle ''arkadaşın arkadaşı'' olarak tanıştıysam o kişinin hayatına bir merak da beslemiyorum. Almanya'dan, Avustralya'dan Kopenhag'a gelmiş oluyorlar bazen. Herkes tonlarca soru soruyor. Benim sorularım da kendime. Bu insanı bir daha görme ihtimalim ne kadar? Göreceksem eğer küçük sohbetlere giriyor, göreceğimi sanmıyorsam tek kelime konuşmadan geceyi atlattığım oluyor.

Bazen bunda anormal bir şey yok diye düşünüyorum. Biraz sessizlikten kimseye zarar gelmez. Sonra aklıma ''ben de biraz çabalasam fena olmaz mı'' sorusu takılıyor. Biraz bahçe, sebze, baharat bilgisi fena olmazdı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf