Gitmeden Nantes 1

        Gezi yazısı yazmayı pek sevmiyorum ,okumaya bayılıyorum daha çok. Nerde ne yapılır, ne yenir ne içilir bunlar için gezi blogları vazgeçilmez oluyor özellikle seyahate çıkmadan önce. Nantes'ta artık son ayım olduğu için gitmeden gördüğüm, beğendiğim her şeyi fotoğraflarla anlatayım buraya erasmusa, mastera ya da gezmeye falan geleceklere yararlı olur belki diye düşündüm. Yani amaç gezi yazısı değil de Fransa'nın Paris, Lyon gibi büyük şehirlerinin gölgesinde kalmış, Jules Verne'in doğduğu ve esin kaynağı olduğu en büyük 6. şehrinden bahsetmek daha çok...

İlk olarak "Jardin des plants"tan başlayalım. Çünkü  Nantes'ın en güzel ve yaratıcı detaylara sahip parkı.Belki dünyada böyle bir sürü park vardır, bilemiyorum. Yine de  dev banklar, dünyanın en büyük çiçeği, evcil keçiler, yolda özgürce gezinen ördekleriyle beni her gittiğimde büyülüyor.Buraya her pazar bir kere gelsem ya diyerek dönüyorum eve. O her pazar ayda bir havanın en güzel olduğu pazara dönüyor tabi.

Parkta dünyanın en sevimli yılanı var



"Le banc géant"
Bu parkı ilk gezdiğimde baktığım her köşede beni şaşkınlıktan öldüren bir sürü şey gördüğüm için ordan oraya koşturmuştum, sanki birazdan ben yetişemeden hepsi yok olacak gibiydi.  Zamanla gide gele her ayrıntıyı daha iyi anlamaya ve hayran olmaya başladım. Hala bu park hakkında aklıma gelen ilk kelime şaşkınlık, ikincisi hayranlık. Belki Nantes'ı genel olarak böyle tanımlamak lazım. Şehirde her şey şaşırtmak üzerine kurulmuş. Şaşırtmak, hayran bırakmak... Ve şehir daha ilk dakikadan  amacına ulaşıyor , etrafınıza "hayatımda böyle bir şey görmedim" diye heyecanla anlatmaya başlıyorsunuz. 
Nantes'taki nadir bunaltıcı sıcaklardan birinde gezintiye çıkmış ördekçik birazdan suya dalarak serinleyecek


"Machines de l'Ile"
Tam yukarıda şehir şaşırtmak üzerine kurulu demişken aslında aklıma ilk gelen, Jules Vernes'in dünyasından esinlenerek yaratılmış dev oyuncaklardı. Soldaki fil gerçek bir filin üç katı, sizi 6 euro karşılığında yarım saatlik bir gezintiye çıkarıyor. Filin tepesinde şehrin küçük bir kısmını gezerken en zevklisi  acımasızca karşısına çıkan herkesi ıslattığını izlemek. Bu ıslatma oyunundan en çok çocuklar hoşlanıyor. Bağıra çağıra yol boyunca koşuşturuyorlar filin etrafında. Tabi ıslanan taraf olmak her zaman  pek eğlenceli olmuyor. Sıcak bir öğleden sonra ,her halde göz göre göre ıslatmaz diyerek , onun güzergahında olduğumu bildiğim halde dergi okuduğum gölge yerden kalkmadım ve sırılsıklam oldum. Bu devasa filin pek merhametli olduğu söylenemez. 


Filin sürücü koltuğunda insanları ıslatmaktan aşırı eğlenen bir adam oturuyor, yol üzerinde kaza yaşanmaması için insanları uyaran 5-6 kişilik bir ekip var. Ve dikkatli bakınca göreceksiniz filimizin göz kapakları düzenli açıp kapanıyor, kulakları da hareket ediyor. Her ayrıntı canlı  bir fil gibi düşünülmüş








Tüm bu dev oyuncaklar ''Ile de Nantes'' denilen bölge üzerinde. Ile de Nantes  yarımadası  Nantes'ın en hareketli yeri, Bu alanda şehrin, kültürü  ve yaratıcılığı birleştirerek oluşturduğu, 'yaratıcılık mahallesi' anlamına gelen  "Quartier de la création" var.  Sanatçıların atölyeleri, Jules Verne'in dünyasından esinlenerek üretilen yaratıkların sergilendiği galeri, konser salonları, kongre ve sergi alanları bu 'mahallede' toplanmış. Şehre gelir gelmez ilk uğranacak yer şüphesiz burası. 








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf