Evde Kalmışlar için Lego Evler
Kuzenimin altı
yaşındaki oğlu, odasında halıya bağdaş kurmuş güzel güzel lego oynarken yanına
uğradım. Kafasını bana çevirdi, ‘’Legolardan
ev yapalım mı’’ diye sordu. ‘’Tamam’’, dedim. Yanına oturdum. Yılların ustası gibi inşaatı tasarlamaya başladı.
Elinde olsa temel kazacak. Bütün lacivert parçaları topladı önce. Sonra da
kırmızıları. ‘’Neden diğer
renkleri almadın’’, diye sordum. Laciverti gösterdi
parmağıyla, ‘’Ev bu renk
olacak, çatı da kırmızı’’,
dedi.
Lacivert olmak
zorunda mı canım, senin de evin turuncu, çatın lacivert olsun; her şey mümkün tarzında, çok renkli olmaya çalışacağım bir
söyleve girişecektim. Kendimi tuttum. Sonra okulda çatıları lacivert yapıyor
diye, ana akım, pamuğu kağıda
tutkallayıp kardan adam yapan
arkadaşları onu dışlayacak belki.
Lacivert binayı
dikmeye başladık. Baktım, evin içini bölümlere ayırmaya başladı. Birini
daha küçük bırakmış, o çocuk odası olacakmış. En büyük oda salon. Diğerinde de
anneyle baba yatıyor.’’ Sizin
eve benzedi’’, dedim. ‘’Evet’’, dedi, kırmızı araba yatağına gururla
baktı.
‘’Senin evin nasıl’’, diye sordu. ‘’Senin odana benzer iki odam var yalnız’’, dedim. İnanamaz halde suratıma
baktı. ‘’Çocuğun olunca
nereye koyacaksın’’, dedi. ‘’Çocuğumun olup olmayacağını
bilmiyorum’’, dedim. Çocuk
istemiyorum demenin daha tatlı ve öğretici bir halini düşünedururken başka
sorular geldi. ‘’Hiçbir zaman olmayacak mı’’, diye sordu. ‘’Bilmiyorum’’, dedim, ‘’daha
otuz yaşındayım, kararım değişebilir’’. Halime üzülür gibi
işine döndü. Bir süre sessizce oturduk.
‘’Senin evini de bizimkinin yanına yapalım
mı’’, dedi. ‘’Olur’’, dedim, ama hevesim kaçmıştı. Biraz da bacaklarım uyuşmuştu.
Bakkalından ülkenin en tepesindekine, herkesten evde kaldık diye azar işitip
duruyorduk zaten. Lego oynarken bile rahat yoktu. İyi ki vergi söylentilerinden haberi yok Ozan’ın.
Ne para verecekmişsin canım, evlen gitsin derdi kesin.
Büyü de gör
bakalım koşa koşa evlenecek misin diye geçirdim içimden. Bu yarı mimar
yarı inşaat mühendisi zekanla yurt dışına okumaya çıkmanın, dil öğrenmenin,
uzun bacaklı sarışın kızların, kimbilir belki birbirinden sempatik erkeklerin
peşinde koşacaksın. Dizdiğin bu tek renk legodan evler bir bir yıkılacak, ne
araba ne ev, bir trenle uçağın peşinde sürüklenip duracaksın belki. Patronundan
nefret edecek, diktiğine benzer bir evle araba alabilmek için çektiğin kredi
uğruna katlanacaksın belki de. Hiçbirini söylemedim tabii. Şimdilik on parça lego ile kurduğu hayatın tadını
çıkarsın.
Sarı legoları
benim evim için biriktirdi.
Çatı yine kırmızıydı. Anlaşılan hepten marjinal görmüyordu beni. Sonra
kırmızıdan vazgeçti, turuncuları toplamaya başladı. ‘’Neden kırmızı olmuyor benim çatım’’, diye sordum. ‘’Kırmızıdan az kaldı’’, dedi. Gayet anlaşılır bir açıklama
olduğu için kabul ettim.
Evime, kendi
odasına benzer iki küçük oda yaptı. Onlarınkinin yarı boyutuna gelmeden çatıyı
kapamaya başladı. ‘’Biraz
küçük olmadı mı’’, dedim.
(Sarı legomuz da vardı hem). ‘’Senden
başka kimse kalmıyor ama’’,
dedi. ‘’Ama arkadaşlarım var
onlar gelip gidiyor’’, dedim.
Ertesi gün herkese özel hayatımı
anlatmayacağını bilsem, bekarlık sultanlıktır ama yalnızlık
değildir, diyecektim.
Arkadaşlarımın
geldiğini duyunca bir kat daha yapmaya razı oldu. Oyunda bile onlarınkine yakın büyük bir eve sahip olamıyordum. Aman isteyen de yoktu zaten. Koca evlere
merakımdan değil de, hayalgücünün sınırsız olabileceği bir oyunda Ozan’ın kendine seçmeyeceği
ne varsa bana verdiğini gördükce canım sıkılıyordu.
Çatıyı bir temiz
kapatınca baktım bu defa da kahverengileri bir kenara topluyor. ‘’Onunla ne yapacağız’’, dedim. ‘’Sana köpek evi’’,
dedi. ‘’Köpek kulübesi yani’’, dedim. ‘’Evet’’, dedi. Neden demeye kalmadan açıkladı. ‘’Yalnız olma diye, köpek alırsın, sen de
onunla oynarsın’’. Gülmeye
başladım. Bu çocuk beni her akşam yastığına hıçkırırken uyuyakalan bir kadın
sanıyor kesin.
Bunların hepsi ışık hızıyla aklımdan geçerken o,
kahverengilerin hemen yanına siyahları biriktirmeye başladı. Aynı renkleri
biraraya toplamadan asla inşaatına başlamıyordu. Sistematikliğine hayran
kaldım.
Üst üste yığılmış siyahları göstererek, ‘’Bu
da bizim arabamız olacak’’, dedi.
Bu defa hiç şaşırmadım.Topladığı legolara bakınca bana yaptığı evden bile büyük bir
araba yapacağını anlamıştım. Niye
diye sormadım. Sen tek maaş, annemle babam iki maaş deyiverirse. Der mi der bu
çocuk.
Arabayı göz ucuyla kendi araba yatağına bakıp
kopya çekerek yapmaya başladı. Bu akşamdan tezi yok anasıyla babasıyla
konuşup şu işe bir el atayım diye düşündüm. Artık öğretmeniyle mi konuşurlar ne
yaparlar. Öğretmeni pamuktan kardan
adamın modası geçmiş
yaratıcılığından ileri gidemiyor belli ki. Ya da yirmi beş yıl önce bize
yaptırdıkları pastel boyadan müstakil ev,
yanında mavi araba, tepede yuvarlak güneşli resimlerden yapılıyor hala. İklim
krizinin ortasında değil miyiz canım.
Koca koca elektriksiz
arabaların oyunlarda ve resimlerde işi ne. El işi derslerinde karbon salınımı
derhal azaltılmalı. Bisikletli yaşam resimlerdeki
yerini almalı.
Araba da bitince
oturduğu yerde poposunu geriye kaydırıp eserini uzaktan izledi. Benim hayatım
sağda; renkli ve köpekli,
onun hayatı solda kasvetli ve kocamandı. Hah, dedim Ozan efendi, şimdi gör bakalım benimki sandığın kadar kötü
müymüş.
Kendi evimi gülümseyerek izlerken kaygıyla bana
baktı, Ailen olunca seninkini
de büyütürüz merak etme, dedi.
PS: Hikayedeki kuzen ve çocuğu kurgu karakterler
olup olayın çok benzeri, lego sahalarında defalarca yaşanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder