Bir Fotoğraf Kitabı: Birtakım Dünyalar

Bu kitabı Kütüphanede buldum. Vanessa Winship'in çektiği fotoğraflardan ve fotoğraflara dair yazdıklarından oluşuyor. Kapağındaki kadına benzer fotoğraflar olacak diye aldım. Okumaktan ve yazmaktan sıkıldığım anlarda ya film izliyorum ya da fotoğraf/çizim araştırıyorum. Son zamanlarda fotoğrafların tek cümlelik ya da kelimelik öyküler olduklarını düşünmeye başladım. Boşuna dili didik didik etmenin, uygun kelime aramanın alemi yok. Küçük bir ayrıntı, bir bakış fotoğrafta kendi hikayesini anlatıyor. Bunaldığımda genelde böyle kitaplardan ilham alıyorum. 

Kitabı açınca kapağındaki gibi, özgür ruhlu, yaralı ama asi kadınları bulacağımı zannediyordum. Karşıma birden aşina olduğum topraklar ve yüzler çıktı. Onlar da belki özgür ruhlu, kapaktaki kadından bile yaralıydı. Bölümün adına baktım: Sweet Nothings: Schoolgirls of Eastern Anatolia. 
Sanatçı önce çektiği fotoğrafların hikayesini anlatmış. Diyor ki, Anadolu'da bu zamana dek İngiltere'de görmeye alışık olmadığım ve beni sarsan görüntülerle karşılaştım. 
Gezdiği her yerde mavi okul kıyafetli kızlar gördüğünü, bu mavi elbiselerin taşrada devletin sembolü olduğunu, küçük kızların yüzlerinde gördüğü saflık ve masumluktan, birbirlerine yakınlıklarından çok etkilendiğini söylüyor. 



Kitabın girişinde, Devletin İdeolojik Aygıtları, Gramsci, Edward Said'in Orientalism'i ile dolu uzun bir makale var. Batı'dan doğuya bakarak bir makale yazacak olsam bana Orientalist demesinler diye benim de ilk bahsedeceğim Orientalizm olurdu. Üniforma gördüğüm için, tabii ki Devletin İdeolojik Aygıtları konusuna da girerdim. Ama ondan önce yazarın da yaptığı gibi üniforma kelimesinin kökenine inerdim. 
Bazen yazılacak her şey çoktan yazıldı mı diye merak ediyorum. Söyleyecek farklı bir sözümüz yok mu artık. Oldum olası, akademinin dilinden çok, edebiyatın kurmaca dünyalarını sevip ona güveniyorum o yüzden. Gerçek kendini tekrar edip duruyor, ama hayal gücü sonsuz. 
Ben muhtemelen her gün, milis kuvvetlerin ve devletin günlük hayatta kendini hiç hissettirmediği, sokaklarda hiçbir tehdit unsurunun olmadığı şehre bakıp düşünürken, ironik olarak, Batı'dan bir kadının yüz seksen derece farklı bakış açısıyla, Anadolu'da gezmesi ve gezdiği yerlerde varlığını buram buram hissettiği devletten bahsetmesi garip bir rastlantı oldu.
Benim görüp sarsıldıklarım ona ne kadar doğal geliyorsa, onun görüp kitabının büyük bölümünü ayırdığı bu fotoğraflar da benim hayatımın bir parçası. Bu fotoğraflara baktığımda onun kadar sarsılmamak, hüzünlenmemek, hakkında sayfalar dolusu yazı yazamayacak olmak garip geliyor. İyice düşünürsem bir öykü kurgulayabilirim. Sonra silerim muhtemelen. Çok daha iyileri yazıldı çünkü. Dünya'ya yetecek kadar çok öfkelenip hüzünlenildi böyle fotoğraflara. Daha kötülerini gördük. Ensestler, cinayetler. Yukarıdaki kızlara bakıp, en azından ailesi okula gönderiyormuş diyebilecek kadar beteriyle karşılaştık. Önlüklü bir kıza üzülemeyecek kadar duygularım törpülendi, çaktırmadan elimden alındı. 
Dünya astronomi ve fizik dışında asla tekil bir kelime olarak kullanılmamalı. Bunu sanat, sosyoloji, felsefe bize kanıtlıyor. Her yerde dünyalar var. İç dünyalar, alışılan dünyalar, kendi dünyalarımız. Hepsi zıtlığa varacak kadar farklı. Üç saatlik uçuş mesafesindekilerin bile aralarında uçurumlar var.
Kendi dünyamdan Vanessa'nın dünyasına baktım. Ben Batı'ya yorum yapıyordum, o Doğu'ya.  İkimizin dünyaları birbirine karıştı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf