Kopenhag'da adrenalin dolu bir gün: Tren arızası


Dün her zaman yaptığım gibi şehir içi işleyen trene binmiş eve dönüyordum. İş çıkış saati olduğundan kalabalıktı. Bütün vagonlar dolu, oturacak tek boş yer yoktu. Aniden bir gürültü koptu, tren sarsılarak durdu. Solumdaki pencereden bakınca yere yapışmış elektrik kablolarını gördüm. Kopenhag tarihinde kaç kez bu denli bir arıza yaşanmıştır.
Nasıl beni buldu demiyorum. Vagonlar dolu, insanlar iç içe. Elbette benim trene biniş saatime de denk gelebilir.
İşin üzücü tarafı karnımın aç olması ve en fazla yarım saat içinde bir tuvalet bulmazsam her yeri yemyeşil memleketin bir çalılığına kural tanımadan koşacak olmamdı. Medeniyet nihayet gerçek  yüzümü görecekti.
O sırada canımı sıkan tek şey tesadüfler silsilesiydi. Bir aydır her musluktan su içilebilen ve herkesin öyle yaptığı bir ülkede çeşmeler mikrop yuvasıdır deyip az su içmeye başlamıştım. Dün çıkacağım saate doğru başım ağrıdı. Bu ağrıyı susuzluğa yorup bardak bardak su içtim. Keşke çeşmelerin mikrobuyla zehirleneceğime bir süre daha inansaymışım. 
Bir buçuk saat karanlık vagonda bekledik. Makinist ara sıra Danca bilgilendirmeler yaptı. Herkes gülüştü. Anlamadan onları izledim. On beş yirmi dakika içinde bizim vagonda çeşitli arkadaşlıklar kurulmaya başlandı -Bir de Danlara soğuk derler-. Anons geldikçe kıkırdaşıyor, bir vagonda sıkışıp kalmaktan neredeyse zevk alıyorlardı. Elektrikler kesilince bir odaya toplanıp birlikte olmaktan mutluluk duyan ailelere benzediler. Demek içlerindeki sıcak tarafın harekete geçmesi için bazı şartların olgunlaşması gerekiyormuş.
Kafamda en yakın tuvaleti nerede bulacağıma yönelik stratejik planlar yaptığım için istediğim kadar gözlem yapamadım. Yine de bir sonraki emre kadar kimsenin yerinden kalkmadığı kesin. Ne kapıları zorladılar, ne sigara içeceğim diye olay çıkardılar. Hayatlarında ballandıra ballandıra anlatabilecekleri bir hikaye çıkmış; koca bir gürültünün ardından tren iki istasyon arasında sıkışıp kalmış. Bir Dan için torunlara anlatılabilecek nitelikte bir hikaye. 
Nihayet tahliye ekipleri geldi. Tahliye ekibi dedikleri de fosforlu ceketler giymiş birtakım insanlar. Tahliye kapısının önüne beş basamaklı merdiven dayamışlar. Merdivene adım atanın kolundan düşmesin diye üç kişi aynı anda tutuyor. Hani vapur iskeleye henüz yanaşmadan atlayan sabırsızlar olur ya, ineceğimiz de ondan tehlikeli olmayan az bir mesafe. İp gibi sıraya dizildik. Öfleme pöfleme yok. Sakince merdiven sıramızın gelmesini bekledik. Ancak ben sakinliğimi koruyamıyor, merdivenin kenarından atlayıp tuvalete koştuğumu hayal ediyordum. Merdivenin kenarından atlarsam vagon arkadaşlarıma yaşatacağım şokun büyüklüğünü düşünüp vazgeçtim. Yaşadıkları kaza onlara yetmiş de artmış olmalıydı. Trenin kaç vagon olduğunu, bir trende kaç pencere bulunduğunu tahmin etmeye çalışarak sıramı bekledim. 
Merdivene yanaştığımda ilk basamağa basıp aşağı atladım. Orta yaşlı tahliyeci amcalar gülüştü. Raylardan seke seke bir sonraki istasyona koştum. Olay mağdurları trenin ve tahliye anının fotoğraflarını çekiyorlardı. Koşarken bir saniye durup ben de çektim. (Bu şekilde tahliye merdiveninin yüksekliğini ve yaşadığımız adrenalini daha iyi anlayabilirsiniz)

Eve döndüğümde herkes bu olayı konuşuyordu. Bütün trenler önlem amaçlı iptal edilmiş, tren yerine çalışan otobüsler dolup taşıyormuş. Bu kısmı fazlasıyla takdir ettim. Muhtemelen günlerce onarım ve tedbir gerekçesiyle trenden yoksun kalıp mağdur olacağız. Ama olsun. Bu şekilde korkunç kazaların yaşanması önleniyor. Bir buçuk saat olgunlukla bekleyip durumu çözmeye çalışan yetkililerde psikolojik baskı oluşturulmadığında insanlar rahat rahat çalışabiliyorlar. Bu kısım biraz kıssadan hisse gibi oldu, farkındayım. Yine de yazmadan edemedim.
Bunları yazarken aklıma sürekli, metrobüs durağında beklerken kafasına metrobüs aynası çarpan arkadaşım geliyor. O gün tesadüfen olayı öğrenmiş, panik olmuştum. Kendisine bir şey olmadı. Sonra olayı yeniden konuştuğumuzda beklediği durağın her zamanki gibi kalabalık olduğunu, sınırları aşmadan kenarda beklerken ayna darbesiyle neye uğradığını şaşırdığını söylemişti. Konuşurken şaşkınlıktan gülüşmüştük. Bu da coğrafya ve adrenalin ilişkisi. 
Diğer istasyona giderken bizim vagonda filizlenmiş yeni arkadaş grubunun yanından geçtim. Genç, yaşlı şen şakrak birlikte yürüyorlardı. Arızadan kendi hikayemle çıkmış olmanın huzuruyla en yakın tuvalete koştum. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf