Renkli Mezarlık



Haftada üç gün bu yoldan mezarlığa gidiyorum. Mezarlık şehrin en sevdiğin yerlerinden olacak deseler inanmazdım. Jim Morrison'un mezarı, her daim hatırasına içen insanlarla dolu olur diye okumuştum bir yerde, belki de biri söylemişti. Paris'te Voltaire'e, Edith Piaf'a ve Yılmaz Güney'e bakmaya gitmişken ona da uğradım. Etrafına siyahlar giymiş beş erkek oturmuş, şarkı söylüyor, gülerek kadeh tokuşturuyordu. Plastik bardak bile değildi, bu an için yanlarında kadeh taşımışlar. Uzaktan onları izlemiştim. Bir mezarı sevebileceğimi fark ettiğim ilk andı. 



Arkadaki Sakura'ya bakacağım derken, oyuncak dolu bu mezarları fark ettim. Böyle onlarcası, baharda birkaç hafta çiçek açan güzel ağacın altında çember olmuş. Etrafında rüzgar gülleri dönüyor. En büyüğü on yaşında, en küçüğü iki aylık. Hepsinde taze çiçekler. Gidene belki bir faydası yok, hatta umurunda bile değil onun, ama kalanın hayatla verdiği bu inatçı mücadeleyi, hem kendini hem gideni yaşatmaya dair bu kararlı duruşu hayranlıkla izliyorum.
Oyuncakların arasında gezerken kendimi çocukların oyun odasına gizlice girmiş gibi hissediyorum bir yandan da. Orada olmaya hakkım yok sanki. Bir fotoğraf çerçevesi, bir ayıcık, bir diş kaşıyıcı var kiminde. Fotoğrafına bakınca, ayıcığına sarılmış çocuğu yatağında derin ve huzurlu bir uykuya dalmış hayal edebiliyorum. 

Sevdiği bir oyunu bir anda bırakıp gitmek zorunda kalmış bu çocuk. Kamyonları dayanamayıp onun yanına koşmuş. Oyun onsuz da devam edecek ama bu o kadar korkunç bir şey değil sanki. 
Ölümün, insanın sevdiği bir oyunu bir anda bırakıp gitmek zorunda kalması olduğunu anlıyor insan.  Kamyonların yanına çocuğuyla oynamaya gelen anneyle babaya hayran kalıyor. Herkesin yöntemi farklı. Kiminin duası var, kiminin kalbinde yer etmiş şarkısıyla dolu bir kadehi, kiminin oyuncakları. Hepsi sonunda aynı amaca hizmet ediyor. Oyun bitmiş ama neden devam ettiremesin insan? Neden sevdiği biriyle bir kadeh içemesin, çocuğuyla kamyonlara bir tur daha attıramasın?






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf