Türk Restoranı

Görüntünün olası içeriği: mizahi görüntü, şunu diyen bir yazı 'Finally the terrible 2m distance is over 2m Now scandinavians can go back to the usual 5m distance'
Dün akşam dört kadın, restoranların tamamen açılmasının şerefine daha önce gitmediğimiz bir yer arıyorduk. Biri sokağın köşesindeki Tai restoranını önerdi. Kapalıydı. Mahalle isimli çok tatlı bir Lübnan restoranı vardı, orası da kapalı. Sonunda hemen bizim apartmanın önündeki Vanlose Pizzacısına gittik. Son iki aydır tadilattaydı, ondan önce de içeri hiç girmemiştim. 
Boş tezgaha çekinerek yanaştık. Işıklardan, altın varaklı eşyalardan oryantal bir hava sezsem de kebapçı olmadığı için Türk olduğunu düşünmedim. Kızlar sipariş verirken gözüm tezgahın arkasındaki belli belirsiz Kız Kulesi'ne takıldı. Esnafla gurbetçi sohbetini Erasmus değişim öğrencisiyken hep yapardım. Bütün dönercileri, Türk barlarını bilir, tanıdıklarımı da mutlaka götürürdüm.( Bugün hala bir yerlerde geleneği sürdüren, lahmacun yemeye gidenler, kendi kendine evde çiğköfte yapmayı deneyip nasıl olmuş diye mesaj atanlar oluyor.)
Burada içimden o muhabbetlere girmek hiç gelmedi. Sadece bir kere kebapçıya girdim, onda da artık et yemediğim için patates tırtıkladım, kulağıma türkçe birkaç kelime çalındı, 'memleket neresi' sohbetlerinden uzak durdum. Futbol takımıyla çalıştığım sıralarda otelidir, restoranıdır, takım otobüsüdür binbir değişik erkekle konuşmaktan bıkmışım sanırım, artık kimsenin ortamına ayak uydurmak istemiyordum. 
Hiç aklımdan geçmediği halde, Kız Kulesi'ne benzeyen tabloyu gördükten sonra, burası İstanbul mu sorusu çıktı ağzımdan. Pizza siparişlerini alan adamın gözleri bir anda ışıldadı. Oradan, Türk müsün, necisin, ne yaparsın diye başlayan bir muhabbet yürüdü gitti. İsmi Kenanmış. Fenerli. (Türk esnafına dair özlediğim ayrıntı hemen lafı tuttuğu takıma getirmesi) Aramızda kısa bir Fener -Galatasaray muhabbeti başlamışken bir yandan da alışık olmadığım bir izzeti ikram gerçekleşiyordu. Aldığımız bütün pizzalar için yarı fiyatını ödemekle kalmadık, bir de bundan sonra burada size bira bedava dedi Kenan, dördümüzün önüne bardakları doldurup bıraktı.
Norveçli kızlar ne olup bittiğini anlayamıyordu ama Fransızın bir fikri vardı. Türkler hep böyle yapıyor, deyip güldü. İçsek de içmesek de her daim gürültülü bir ekiptik zaten. Her ikramda saşkınlıkla karışık sevinç çığlığı yükseliyordu. 
Pizzaları beklemek için dört kişilik bir masaya geçip oturduk. O sırada beni soru yağmuruna tuttular. Neden bize bedava bira ikram ediyor, pizzanın yarı parasını alıyorlardı. E dedim adam Türkmüş işte, beni görünce toprağım dedi ,sevindi. Fransız kız, herhangi bir ülkede Fransız restoranına gitsem bana kimse böyle davranmaz, dedi. Norveçlilerden biri de İskandinavların özellikle partilerde içkilerini paylaşmakta ne kadar bencil olduklarını anlattı, bir kere bir partide birinin şarabından bir bardak tatmak istemiş, izin vermemişler. Hayatımda gittiğim herhangi bir partide şundan deneyebilir miyim diye sorup reddedildiğimi hatırlamıyorum, bunun olasılığı da gözüme çok düşük görünüyor. 
Biraları içerken Kenan bu defa da baklava dolu tabağı masamıza bıraktı. İyi bayramlar, bak bayramı kutlamayı unuttuk, dedi. İkramların hepsini de arkadaşça ve tam kıvamında yapıyordu. Korktuğum gibi bir rahatsızlık hissetmiyordum. Ortaya konan baklava tabağına ikinci bir çığlık koptu. Ben açıklamaya çalışırken restorana hippi kılıklı iki Dan girdi. Kapının dibindeki masaya, hep o masaya oturuyorlarmış gibi rahatça kuruldular. Bize dönüp Danca, afiyet olsun, bayramınız kutlu olsun dediler. Sohbetin gerisini Dancam yetmediği için Norveçlilere sormak zorunda kaldım. Bayramı bilen Dan hippiler bilmeyen Norveçlilere anlatmak istemiş.  
Kenan hemen hippi amcalara da bira getirdi. Bir an onlara bakınca onca yer arasında neden buraya geldiklerini anladığımı düşündüm. Oturur oturmaz seni tanıyan biri, tatlı bir selamla içeceğini önüne koyuyor. Yan masaya laf atınca yadırgayan bakışlarla karşılaşmıyorsun. Ne desen kıkır kıkır gülen birileri. Bayram kutlanan ülkenin topraklarına girmiş, onlardan biri olmuşsun sanki. Onlar gibi sıcak kanlı, paylaşımcı, tanımadığıyla bir selamda sohbete giren, ortamı bir anda oturma odasına  çevirebilen insanların ülkesine girmişsin.
Kendimi orada, onlarla birlikte evde hissettim. Yine etrafım İskandinav doluydu ama bunlar mesafeden bıkmış, sıcaklığa özlem duyan İskandinavlardı. Değişik şeyler deneyimlemek istiyor, duygu ve hayat belirtisi gösteren insanları seviyor, gördüklerine hayranlıkla bakıyorlardı. O an ilk kez yalnızlık duygusunu hatırladım. İskandinavların yalnızlığını, onların arasında mesafelerle  yaşayıp gitsem de yine ne yapıp edip kendime arkadaş olarak şen şakrak, maceraya açık tipler seçtiğimi fark ettim. 
Pizzaları alıp giderken kızlar Kenan'a türkçe teşekkür etti. Çocuk gibi sevindiler bunu yaparken. Kenan tam ondan beklediğim şekilde, Bak bir şeye ihtiyacın olursa biz buradayız, dedi. Bunu özleyeceğimi hiç düşünmezdim, özlemişim meğer. Sohbete de gelirim, dedim. Fener- Galatasaray muhabbeti yaparız. Öyle deyince kafa sallayıp güldü, tekrar iyi bayramlar, dedi.
Eve dönerken bizimkiler hala az önce olup bitenlere şaşırıyordu. Ne kadar farklı, ne kadar güzeliz diye düşündüm. Belki Kuzey çok zengindi, ama böyle bir zenginlikleri yoktu. O yüzden buldu mu bırakmıyor, kapının önündeki masanın işte böyle müdavimi oluyorlardı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf