Chapter I -Karanlığa Karşı Savaş


Hava 15.30'da kararmaya başladı. Sabah puslu bir güne uyanıyorum. Buna hazırlıklıydım. Kendime kim bilir kaç kez tembihlemişimdir. Yine de yorgun hissediyorum. 16.00 olmadan işten çıkıyorum, uykum geliyor. Vücudum henüz, karanlık havanın gece demek olmadığını anlayamadı. Kütüphaneye gidiyorum. Çantamda en sevdiğim kitap. Yazamazsam okuyacağım.Mutlaka bir şey yapacağım. Bir saat, ekranın ardından insanlara bakarak oturuyorum. Bu kadar hararetle, neyle meşgul olduklarını merak ediyorum. Vizelere mi çalışıyorlar. Takatim olsa uydurmayı deneyeceğim. Yok. Masada gözlerim kapanıyor. Toparlanıp eve dönüyorum. 
Depresyona uzak bir yapım var. Dert tasada iki gün boğulur, üçüncü gün fıldır fıldır yeni planlarımı yapmaya başlarım. Odamdaki kitapları düzenlerim, heves ettiğim Çin yemeğini yapmaya çalışırım, müzeleri araştırır, liste çıkarırım.Derdimi kederimi yazar, sayfayı gülerek kapatırım. Hayal kurarım. Olur olmadık, saçma sapan, herkes gibi kendime sakladığım hayaller. Yine de onlar uçurur beni, en azından ayakta tutarlar. Hiç bir şey yapamıyorsam internette içimi açacak rengarenk çizimlere denk gelirim, kenardan da bir Tim Burton filmi açarım. Sıkıntım neyse uçar gider.
Hava karanlık, dışarısı buz. Christmas pazarındaki sıcak şaraptan medet umuyor insanlar. Süslemelere, ışıklara, tarçın kokulu standlara yanaşıyorlar. Korunaklı bir alan gibi, yeni yıla kadar şehrin merkezine kurulu pazarda toplanacaklar. Birlikteliğin ve ışıltının getirdiği aidiyet hissiyle kendilerinden korunacaklar. 
Hava 15.30'da kararmaya başlayalı daha bir hafta olmadı. Türlü türlü espriler yaptım ilk fark ettiğimde. Bir haftada gülecek bir şey kalmadı. Eve 19.30 gibi döndüm, gece olmuş hissine kapıldım. Yatağa girdim. Kendimi bıraksam saatlerce uyuyabilirim. Saati hatırlayıp güç bela kalktım. Yorgunluğun karanlıkla ilişkisini fark ettim. 
Bugün yine erkenden uykum geldi. İnternette gezinirken yukarıdaki fotoğrafı gördüm. Köpeği silersek benim halim. Alarmı bir saat ötelemiş, işe tahmininden iki saat geç gitmiş. Hatta bir an gitmemeyi düşünmüş. 
Bir yandan da bana hiç benzemiyor. Gerçek yorgunluklar hariç kendimi yorganlara gömdüğüm nadirdir. En kederli halimde bile şöyle bir boş verip haftalarca yataktan çıkmadığım olmadı. Ama hep merak etmişimdir. Acısını, sıkıntısını ayağa kalkma zorunluluğu hissetmeden doya doya yaşayanlara özenerek bakmışımdır. Depresyonum bile ayakta olmalı sanki benim. Okuyarak, yazarak, odamın içinde dolanarak, ama ayakta olmalı.
Şu yorgana gömülü insan bana huzur vermiyor o yüzden. Dürtüp yataktan çıkarasım geliyor. Yataktan çıktığında, bu kış ve karanlıkla bir müddet arkadaş olmalısın, diyeceğim. Soğukmuş, karanlıkmış, aman vücudum henüz ayırdına varamamışmış. Keşke bir İskandinav filminde olsaydık. İki saat bilmem kaç dakika sonra durgun akışlı film bitiverse ve soluk renkler canlansaydı. Daha birkaç ayı var, bitecek gibi görünmüyor. Yattığım yerde bitmesini bekleyecek de değilim. 
Her zaman işe yarayan planıma döndüm, kendime liste hazırladım. Karanlığa karşı giriştiğim bu kişisel savaşta hangi cephelerde savaşacağım? Nelere odaklanacak, hangi yönlerimi güçlendireceğim? İşte listem:

Danca'da teşekkür ederim'den fazlası öğrenilecek. Hala gitmediğim sanatlı, heykelli, tablolu, çizimli galeri ve müzelere gidilecek. Az önce psikolojik ögelerinden dem vurduğum, ancak yalnız Lars von Trier'ini bildiğim Danimarka Sineması keşfedilecek. Karanlık havalardan esinlenerek belki karanlık hikayeler yazılacak?  Kar, kış, kıyamet başlamadan kuzeye değil güneye seyahat edilecek. (Kuzey alternatifi baharda yeniden gözden geçirilecek.) Aynı müzik listelerinden vazgeçip, karanlığa uygun yeni sesler keşfedilecek. (Rebetiko dinlemeye dönebilirim) . Bisiklete devam edilecek. 

 Karanlığa Karşı Savaş kısmını bir atlatırsam, Tarantino maharetiyle Chapter II'ye geçiş yapacağım.

görsel: https://www.itsnicethat.com/articles/fumi-koike


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf