Hans Christian Andersen was here
Planlamadığım halde, bir eğitim sebebiyle kendimi Danimarka'nın yaklaşık 150 binlik nüfusuyla üçüncü büyük şehri olan Odense'de buldum. Odense, tek katlı renkli evlerden, bol bol yeşillikten, Hygge kültürünü yansıtan, kafe, bar ve restoranlardan oluşan güzel bir şehir.
Daha ilk adımda Andersen'in varlığı göze çarpıyor. hem onu çok sevip onunla gurur duyuyor hem de Prag'ın Kafka'ya, Lizbon'un Pessoa 'ya yaptığı gibi hayallerinden, yaratıcılığından ve ününden yararlanıyorlar.
Andersen müzesine ve çocukluğunu geçirdiği eve giden yol
Şehirde birbirine iki sokak yakınlıkta bulunan Andersen'le ilintili iki bina var. Biri iki katlı, renkli Andersen müzesi. Müzede kronolojik sırada yazarın hayatı ve işleri özetlenmiş. Diğeri, tek katlı, alçak tavanlı sarı bir ev. Hans Christian yoksullukla geçen çocukluğunun bir kısmını bu evde geçirmiş. Asıl müze gezildikten sonra çocukluk evini görmek daha mantıklı olur. Aksi halde çocukluk evi, üç-beş eşyası, kapıların küçüklüğü ve odalarının darlığı ile zamanın boy ortalamasını göstermekten, ailenin yoksulluğundan başka bir şey anlatmıyor.
Çocukluk evi |
Gırişteki yemek masası. Tabii 1805'lerden kalan gerçek masa değil. Fotoğraflardan yararlanılarak ve oldukça para harcanarak aynı şekilde boyanmış ve gerçek yeniden üretilmiş.
Tabaktaki çatlaktan, bardaktaki çiziğe kadar masadaki malzemelerin birebir aynıları tasarlanmış.
Odense'dekı Andersen müzesinin girişi
Müzeyi gezerken bir kez daha anladım ki, insanların bir kez görebilmek için uzak coğrafyalardan kalkıp geldiği bir sanatçı olmak, türlü dertlerle boğuşmuş bir geçmişe sahip olmakla da yakından ilintili.
Andersen'in yüzlerce masal, şiir, çizim ve üretimle dolu hayatı pek çok sanatçınınkiyle ortak paydada birleşiyor. Yoksul bir çocukluk, herkesten farklı olma, içine kapanıklıkla, bol okumayla geçen sürede yaşıtlarından uzaklaşma, alay edilme. Andersen'de alay boyutu dış görünüşüyle de birleşiyor. 19. yy'ın başında yaşadığı göz önünde bulundurulursa, dönemin boy ortalamasına oranla çok uzun olan (1.85 cm) Hans'ın ayakkabı numarası da 47-50 arasındaymış. Çocukluk döneminde de yaşıtlarından hayli uzun olduğu için görünüşüyle bol bol dalga geçilmiş. 11 yaşındayken ayakkabı ustası babası ölünce, çamaşırhanede çalışan annesi ile iyice zor durumda kalmışlar. Hans Christian geçinebilmek için türlü işlerde çalışıyor, ancak fırsat bulduğunda okula gidebiliyormuş. Annesi ve etrafındakiler onun geniş hayal gücünü ve hikaye anlatma kabiliyetini fark etmiş. Durumdan hoşnut olmayan annesi onu bir sigara fabrikasına çalışmaya, bazen de terzinin yanında çıraklığa yollamış. Ama bunlar onu yıldırmamış, tek ilgilendiği babasının ona ölmeden önce okuduğu hikayeler, erken yaşta keşfettiği Shakespeare tiyatrosu ve kitaplarmış.
On dört yaşında evi terk edip oyuncu olmak için Kopenhag'a gitmiş. Ancak ilk üç yılı çocukluk döneminden bile daha yoksul geçmiş. Yine de sanat alanında tutunabileceği her şeyi denemiş. Önce koroda şarkı söylemiş, sonra balet olmayı kafaya koymuş. Uzun boyu ve dengesizliği yüzünden başarılı olamamış.
The Royal Danish Theatre
17 yaşına geldiğinde The Royal Danish Theatre'ın (Danimarka Kraliyet Tiyatrosu) direktörü Jonas Collin ile tanışınca hayatı değişmiş. Collin, Andersen'in yazdıklarını okumuş, yeteneğini görmüş ve Kral Frederik VI'yı onun eğitim masraflarını karşılamaya ikna etmiş. Okula başlayan Hans Christian yine aynı dertlerle boğuşmuş. Yalnızlık, farklılık, yakasını bir türlü bırakmamış. En sonunda okul yönetimi Danimarka Kraliyet Tiyatrosu yöneticisine Hans'ı okuldan almasını söylemiş. Collin Hans'ın evde özel eğitim almasını sağlamış, bu sayede Kopenhag Universitesi'nin giriş sınavını geçebilmiş. (Bazı kaynaklar yazarın okulda çok zorlanmasının sebebinin disleksi olduğunu belirtiyor).
Seyahatleri esnasında kullandığı eşyaları
24 yaşına geldiğinde, bir kısa hikayesi, yazdığı bir komedi ve şiirleri yayımlanınca ismi duyulmaya başlıyor.
28 yaşında Kral tarafından Andersen'e seyahatlerini karşılaması için hibe tahsis ediliyor. Bu dönemde Andersen bir buçuk yılı aşan Avrupa seyahatlerine başlıyor. Bu seyahatlerde gördükleri onu derinden etkiliyor. Nitekim hayatının uzun bir dönemini seyahat ederek, neredeyse 15 yılını da başka ülkelerde yaşayarak geçiriyor. Seyahatlerinin arasında Kopenhag'a döndükçe, şimdi renkli evleriyle meşhur şehrin en turistik bölgesi Nyhavn'da, o renkli evlerden birine yerleşiyor.
Nyhavn Copenhagen
1835'te, 30 yaşındayken ilk romanı ''The Improvisatore'' ve bir masal kitabı yayımlanıyor. Bu kitaplarıyla büyük başarı yakalayan Andersen ömrü boyunca 160'a yakın masal yazıyor ve dünyada en çok masallarıyla tanınıyor.
Aşık olduğu kadın tarafından reddedildikten sonra yazdığı şiir |
Müzeyi gezerken fark ettiğim en dokunaklı noktalardan biri, hiç evlenmemiş ve çocuk sahibi olmamış Andersen'in aşık olduğu kadınlara ve muhtemelen platonik hisler beslediği erkeklere yazdığı mektup ve şiirlerdi. Masallarıyla büyüleyen uzun boylu, iri yarı Andersen'in reddedilişlerle başlamadan biten aşk hikayeleri ve reddedilişini her seferinde bir mektupla ve şiirle kabul eden, kalbi kırılsa da kabullenenn tavrı, beni masalcılığı ile elde ettiği başarılarından fazla etkiledi sanırım.
Kadınların yanında çok utangaç olduğunu ve kendini garip hissettiğini söyleyen yazarın, Danimarka Kraliyet Tiyatrosu dansçısı Harald Scharff ile arkadaşlığı aşan ilişkisi de mektuplarından anlaşılıyor.
Çalışma odası |
Masallarıyla tanınsa da yeteneklerinden en ilginci ve müzenin bence ana temasını oluşturan, kağıt katlama sanatındaki yeteneği.
Müzede sergilenen kağıt katlama işleri |
Christmas için kağıttan keserek ürettiği insanlar |
Kitapçı vitrinlerinde Andersen kitaplarından örnekler |
Andersen'in masalından etkilenerek yapılan Küçük Deniz Kızı heykeli Andersen'in Danimarka için ne kadar önemli olduğunu, her yıl bir milyon turistin ziyaret edip bir fotoğraf çekebilmek için önünde kuyruk olduğu Kopenhag'da bulunan ''Küçük Deniz Kızı'' heykelinden de anlayabiliriz. Heykel, Andersen'in aynı isimli en meşhur masalından esinlenerek yapılmış. Masaldaki deniz kızı bir prense aşık olur ve insan olmak ister. Büyücüye giden deniz kızı kuyruğundan kaybolup insana dönüşür ama prensle evlenemezse deniz köpüğüne dönüşecektir. Küçük deniz kızı teklifi kabul eder. Prensle evlenemeyince köpüğe dönüşerek Baltık Denizi'nde kaybolur. Andersen'in zihin fotoğrafı En sevdiği renk: Mavi Çiçek: Yosun gülü Ağaç: Kayın Doğal obje: Deniz Günün saati: alacakaranlık Koku: Temiz hava Mücevher: Pırlanta İsim: Ingeborg Heykeltraş: Thorvaldsen's Jason Ressam: Carl Bloch Şair: Øehlenschlåger Yazar: Fru Gyllemburg Roman kahramanı: Sophie Verena's Else Boş zaman değerlendirme kitabı: Conversatıonal lexicon Yaşayabileceğim dönem: Sonbahar öncesi En çok nerede yaşamak isterdim: Roma Eğlence: Okumak Meşguliyet: Hayal etmek Bir insanda tercih ettiğim özellik: Iyilik En nefret ettiğim özellik: Yalan Kendim olmasaydım kim olmak isterdim: H.C. Andersen Benim için mutluluk: Halinden memnun olma Mutsuzluk: Körü körüne davranış/ Körlük En çok korktuğum: Kendim En baskın karakteristik özelliğim: acelecilik Hayattaki amacım: Mutlu olmak Mottom: Acılara bir an bile yer vermeyin yoksa yaşamınız boyunca sizinle kalırlar |
1972'de 67 yaşındayken yataktan düşüp sakatlanan Andersen, bir daha tam olarak iyileşemiyor. 3 yıl sonra Kopenhag'daki evinde bu dünyaya gözlerini yumarken, kendi gizemli ve renkli dünyasında kim bilir hala ne hikayeler yaşıyor.
Kaynak: https://www.danishnet.com/culture/hans-christian-andersen-succesful-author/
Kaynak 2: https://en.wikipedia.org/wiki/Hans_Christian_Andersen
Kaynak 3: https://andersen.sdu.dk/liv/index_e.html
Yorumlar
Yorum Gönder