Sonbaharın Dansı

Sonbahar yaprakları sabahın kararsız karanlığında esintilerin dokunuşunu beklermiş gibi dört bir yana saçılıyor. Gökyüzünde düşmeye direnen sarı-turuncu yaprakların dansını izliyorum. Karanlıkta yalnız ve özgür bir dans bu. Kimseler görmeden yüzlerce yaprak, sabah rüzgarını kaçırmamak için sözleşmiş. 
Sonbaharın gelişine şahit oluyorum ilk defa. Kaldırım kenarlarında biriken, bir süre sonra çalı süpürgesiyle toplanacak yapraklara bakmaktan farklı. Yüzlercesi fırtınaya kapılmış gibi tepemde dönüyor, kaldırımlardan kayarak aşağı iniyorlar.
7.30'da sokağa çıkmam gerekmeseydi bunu göremeyecektim diye düşünüyorum. Kasvetli, yarı uykulu sabahlar teselli sürprizi yapıyor bazen. Dört patisini açmış sırt üstü yatan bir kedi çıkarıyor karşıma kimi sabah, derin uykusunda araba tepesinde güvenle uyuyan kediyi izliyorum otuz saniye. Her şey saatin gerçekliğiyle birbirine bağlı. Kediden sonra beni seyirci koltuğuna oturtan sonbaharın dansından 1 dakika içinde ayrılmam gerekiyor. Yolun yedi dakika kalan kısmında ezbere gittiği yolları kornasıyla delen 'crazy taksi' oyunundan fırlamış servisime yetişeceğim. 
Nefes nefese yetiştiğim çılgın arabanın sıcağı  gözlüklerimi buğulandırıyor. Artık bizim yolumuz olmuş yolu pencereden kirli gözlüklerimin ardından izliyorum. Gecenin ışıkları bir bir sönüyor yol boyu. Bir cadde kenarında, insan geçmeyen yerde yine o çocuk dizlerini kırmış oturuyor. Gece gündüz kıpırdamadan orada duruyor gibi. Gözümün önünden kayar kaymaz onu unutuyorum. Kedi ve yaprakların dansı gibi hafızamın derinliklerine gömülüyor. 
Yine bir kaza yapmadan hedefimize ulaşmanın şaşkın mutluluğuyla çoktan başlamış sabahımı bilgisayarımın başında akşama döndürmeye gidiyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf