Çocukluğun büyülü gözlerine karşı yetişkin gerçekliği

Harper Lee'yi yayımlanmış iki kitabıyla tanıyoruz: Bülbülü Öldürmek (To Kill a Mockingbird) ve Tesbih Ağacının Gölgesinde ( Go Set a Watchman). 
Bülbülü Öldürmek kitabında, Alabama Eyaleti Maycomb hayali kasabasında, Jean Louise Finch, nam-ı diğer Scout'un gözünden ailesini, kardeşiyle oynadığı oyunları, kasabanın boğucu havasını, genellikle evlerde hizmetçi olan, kasabanın en kötü bölgesinde yaşayan siyahların maruz kaldığı beyaz zulmünü dinliyoruz. Tesbih Ağacının Gölgesinde kitabında ise hikaye bir nevi devam ediyor; artık 26 yaşına gelmiş Newyork'ta yaşayan Scout ailesinin yanına, epey değişmiş bulacağı Maycomb'a iki haftalık bir tatil için dönüyor.  İlk kitapta tanıştığımız ve hayran kaldığımız baba Atticus'u bu kitapta biraz değişmiş buluyoruz. Scout'un kardeşi Jem ölmüş, Dill'den ise Scout'un, sevgilisi Henry'e çocukluk hikayelerini anlattığı anlar dışında pek bahsedilmiyor. Başına buyruk bir hayat yaşamaya başlayan Scout'un çocukluk aşkı Dill ile bağı kopmuş. Ancak onu hala içi cız ederek andığı belli.(Bazı kaynakların dediğine göre Dill karakteri Harper Lee'nin Alabama'da geçen çocukluğunda gerçekten kapı komşusu olan Truman Capote'den esinlenerek oluşturulmuş. İkilinin arası ileriki yıllarda gerçekten bozulmuş.)
Scout kendinden dört yaş büyük kardeşi Jem ve komşuları Dill ile kitaplardan uyarladıkları  oyunları oynayarak yaz aylarını geçiriyor, okula gitmekten hiç hoşlanmıyor. 9 yaşındayken bile halasının ya da Maycombdaki kadınların her fırsatta hatırlattığı gibi etek giyen, şapka takan 'hanımefendi' bir kadın olamayacağının farkında. 
Daha sonra ''Tesbih Ağacının Gölgesinde'' kitabında göreceğimiz gibi 26 yaşına gelmiş kendi ayakları üzerinde duran Scout'un kadınlığa dair tavrında bir değişme yok. Hala pantolon giymeyi, yalnız dolaşmayı, merak etmeyi, başını belaya sokmayı, doğru bildiğini söylemeyi seviyor. Evlenme yaşını kasabalılara göre çoktan geçmiş Jean Louise (Scout) bu kitapta evlilik konusunu sürekli sorguluyor. Kendisi gibi ağabeyi Jem'in de çocukluk arkadaşı olan, Jean Louise'e  hayran Henry'nin onun evliliğe dair umursamaz,kendisini reddeden laflarına rağmen (belki de bu sebeple daha çok) Jean Louise  ile evlenmek için ısrarcı olduğunu görüyoruz. 
Jean Louise bu kitapta baskıcı ve kuralcı halasına daha anlayışlı. Kasabanın belli başlı kadınlarının halasının misafiri olarak eve doluştuğu bir gün Jean Louise'in kafasından geçenleri daha iyi anlıyoruz: '' Uzun, alçak tavanlı oturma odasına, çift sıra halinde oturan kadınlara, hayatı boyunca şöyle böyle tanıyabildiği kadınlara baktı; bunlarla beş dakikadan fazla konuştuğu takdirde can sıkıntısından düşüp ölebilirdi. Aklıma onlara söyleyecek hiçbir şey gelmiyor. Durmaksızın yapıp ettiklerinden bahsediyorlar, bense onların yaptıkları şeylerin nasıl yapıldığından habersizim. Evli olsam- bu kasabadan biriyle evlenmiş olsam- bunlar benim dostlarım olacaktı, şimdi aklıma onlara söyleyecek hiçbir şey gelmiyor.''

Harper Lee ve babası evlerinin verandasında
İki hikayenin de ana ekseni baba Atticus. Avukat olan Atticus aynı zamanda kasabanın eyalet temsilcisi. Kasabalıların sözüne güvendiği, sevdiği, her daim sakin ve akılcı tavrıyla çocuklarını neredeyse kendine aşık etmiş, girdiği her davayı hakkıyla savunan bir adam. Bülbülü Öldürmek'te ''bir siyah bir beyaza asla üstün gelemez'' iken, tecavüzle suçlanan siyah bir adamı, eşitliğe, hukukun üstünlüğüne atıfta bulunduğu etkileyici konuşmasıyla, juriyi ikna edemeyeceğini bilmesine rağmen savunur. Çocuklarının ona duyduğu hayranlık bu savunmayla tepe noktasına ulaşır. Ancak jurinin olumsuz kararıyla, Tom hapse atılır ve orada hayatını kaybeder. İlginç bir şekilde Tespih Ağacının Gölgesi kitabında, Jean Louis bu anıdan bahsederken babasının başarılı olduğunu, suçsuz siyah bir adamı tüm zorluklara ve tehditlere rağmen kurtardığını söyler. İki kitap arasında bu şekilde oynanmış gerçek;Jean Louise'in çocukluğundaki Atticus imajı ile yıllar sonra evine döndüğünde siyahilerin beyazlara göre çocukluk evresinde olduğunu, oy sayılarının artmasının kasabada kendilerini sıkıntıya düşüreceğini düşünen Atticus imajı arasındaki gerçekliği de sorgulatıyor. Nitekim Jean Louise babasına bağımlı geliştirdiği değer yargılarının bir anda yıkılmasıyla özgürlüğüne kavuşuyor. İlk kitapta hayran olduğumuz Atticus'un ikincisinde gözden bir anda düşmesi acı olsa da gerçeğe daha yakın. 


Tespih Ağacının Gölgesinde, birinci tekil şahıs ile dış anlatıcının sesinin çoğu zaman içiçe geçtiği anlatım tarzı yüzünden beklentinin altında kaldığına yönelik eleştirilse de bir okuyucu olarak bu kitabı daha çok sevdim. Yıllar sonra yetişkin haliyle kasabasına dönen ve her şeyi hem geçmişin bağları, çocukluğun büyülü gözleriyle hem de oradan uzaklaşmayı başarmış bir gözle görüp kimi zaman - gerçek hayatta da olduğu gibi- duygu karmaşası, kafa karışıklığı yaşama durumu çok iyi anlatılmış. Özellikle, kasabanın çıkarları doğrultusunda siyahilere tamamen sırt çevirmesi, kadınların evlerde yaptığı içi boş sohbetler, evlilik meselesi dış dünyadan gelen Jean Louise'in gözüyle daha sarsıcı işlenmiş. Bülbülü Öldürmek'le ayaklarımızı yerden kesen,bizi komşu evlerin sırlarla dolu hayatlarına sokup merak içinde bırakan Harper Lee, Tesbih Ağacının Gölgesinde kitabıyla yeniden toprak zemine indirmiş, çocukluk büyüsünü yetişkinliğin acımasız gerçekliğiyle yerle bir etmiş. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf