Son dakika golü

Aarhus, Denmark | Aarhus, Denmark, Copenhagen denmark
Umarım bunlar her neyse, hala yerli yerinde duruyordur.


Bugün bir arkadaşım mesaj attı, ben Roskilde'ye gidiyorum geliyor musun, dedi. Normalde böyle tekliflere düşünmeden evet derim. Seyahati uzun uzun planladığımda o kadar bunalıyorum ki daha yola çıkmadan gideceğim yerden soğuyorum.
Roskilde'ye evet demeden önce aklıma Aarhus geldi, Danimarka'nın ikinci büyük şehri. Hem öğrenci hem kültür şehri olarak biliniyor. Korona öncesi günübirlik gitsem diye çok düşünmüştüm. Olmadı. Neyse ben de Roskilde'ye nasıl gidileceğine bakıyordum güya, elim Aarhus'a gitti. Trenle üç buçuk saatmiş. Sonra arkadaşıma, ben gelemiyorum diye mesaj attım. Yarım saat içinde, sabahın körü ve gecenin körü olmak üzere gidiş dönüş biletlerimi aldım. Gerçi hava neredeyse kararmadığı için bir şeyin körü denebilecek bir durum da yoktu.
Ödemeyi yaparken bir an, emin miyim diye düşünürken buldum kendimi, ya gidemezsem. Bir şeyi ne zaman aylar öncesinden planladım ki, neden kendime sürekli çok planlı programlı bir insanmışım gibi muamele ettiğimi merak ettim. İçten içe öyle olmam gerektiğine inanıyorum galiba. Bu zamana kadar nereye gittiysem son saniye golüdür. Hayatım devre arasından sonra şenlenen, son düdüğe kadar karşılıklı ataklara rağmen berabere giden maç gibidir. Artık bir şey olmayacak sanırım, neredeyse koşmayı bırakırım. Sonra bir fırsat görünür. Top önüme düşmüş, sol koridor gel buradan kaleye koş dercesine açılmıştır. Şaşkınlığımı üzerimden atar, son sürat topun peşinden koşarım. Oyundaki onca beceriksizliğim yakamı bırakır, kaleci ile karşı karşıyayken şanssızlığım tutmaz. Benim kaleciler iki metre değildir genelde ve kale her zaman televizyonda göründüğünden çok daha büyüktür. Yani o durumda kaleci ile karşı karşıya kaldın mı gol atamaman için cidden başına bir şey gelmesi gerekir. Burnunun ucuyla vurmamalısın mesela, sonra Sabri olursun. Artislik hareketler de yapmaya çalışmamalısın. Super bir gole gerek yok. Ayağının içi ile kalecinin uzanamayacağı köşeye. Ben  maçı beceriksiz, nefes nefese, yanlış yerde hızlanıp yanlış yerde durarak oynarım ama ceza sahası boşsa iyiyimdir. Tek golle kendimi bir üst turda, Uefa liglerinde, hatta bazen Şampiyonlar Liginde bulurum. 
Böyle diye diye biletimi aldım. Birileri de bir şey sorup aklıma getirmese yerimden kıpırdayacağım yok. 
Şimdi mesela Aarhus'ta ne yapılır, ne yer ne içilir bilmiyorum. Hava durumuna bile bakmadım. Belki fırtınalı ve yüzde 90 yağışlıdır. Bilmiyorum, önemli mi ki bunlar, benim seyahatimi berbat etmeye böyle şeyler yetmiyor. Benim seyahatimi daha çok insanların nevrotik halleri mahvediyor. O yüzden de kimseyle şuradan şuraya gidemiyorum. Gittim diyelim, akşam buluşmak üzere gündüz ayrılıyoruz. İkimiz de gönlümüzce, kendi garipliğimizi birbirimize bulaştırmadan, birbirimize gıcık olmadan, söyleyeceklerimizi içimize atıp patlamaya ramak kalmadan rahat rahat geziyoruz. Kimse kimseye bir şey yedirip içirmeye, istemediği müzelere götürmeye, konuşmak istemediği halde tam zamanıymış gibi içini dökmeye çalışmıyor. Belki de Roskilde'ye gitmek varken Aarhus'a gidişimin asıl sebebi budur. Bu da kendimde henüz çözemediğim koca bir gizem. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf