Yaz öğlenleri kanal kenarı




Bugün kanal kenarında ayaklarımızı suya uzatmış oturuyorduk. Güneş yakıyor, insanlar gruplar halinde bindikleri botlarla yanımızdan geçiyordu. Birkaçına el salladık, onlar da bize el salladı. Sanki burada kimse kimseye el sallamaz gibi geliyordu. Dünyanın en sıcak kültürü değil, ama insan her yerde insan.
Mutluluk hakkında konuşuyorduk. Sence mutluluk ne diye sordu Kate, hiç düşünmeden şu an, dedim. Üzerine zaten uzun uzun düşündüğüm ve artık karar kıldığım bir şeydi. Mutluluk, mutlu olduğunu hissettiğin an. Ne öncesi, ne sonrası, ne bundan sonra ne olacak kaygısı. 
Her normal insan gibi biz de sık sık öğle aralarında, bir yandan yemek yiyip diğer yandan kendimizi geleceğe dair kaygılanırken yakalıyorduk. Kate annesinin ona evlenmesi için yaptığı baskıdan bahsediyordu. Bir yandan da biriyle tanışmak istediğini, güzel bir ilişkiye duyduğu özlemi anlatıyordu. O anlatırken hangisinin onun isteği, hangisinin ona küçüklükten itibaren öğretilenler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Biri sana kırk kere bu yaşlarda sonu evliliğe varacak bir ilişki yaşamanı öğütlediyse ve sen de artık böyle düşünmeye başladıysan, bunu isteyenin sen mi, yoksa öğütleyenin sesi mi olduğunu nasıl anlarsın. O anlattıkça ben hep aynı cevabı veriyordum, bunu sen istiyor olsaydın bu kadar kararsız olmazdın. İnsan bir şeyi gerçekten isteyip istemediğine dair saatlerce kafa patlatıyorsa onu istemiyor olma ihtimali daha yüksektir. Çünkü insan istediğini ta içinde bilir, ondan kolay kolay kuşku duymaz, arada bir aklı karışır ama saatler ve sohbetler boyu devam etmez.
Konu oradan mutluluk meselesine gelince Kate nokta atışı yaptı. Sonu olduğunu bilmediğimde yeterince mutlu olamıyorum, dedi. Düşün bir, bu yaz bitmeyecek olsa, seninle her gün bir kıyıya gitsek, insanlar botla, su kayağı ile önümüzden geçseler, her gün güneşlensek, aynı anı tekrar tekrar yaşayabilme fırsatımız olsa, bugünkü kadar mutlu olur muydun. Olmazdım, dedim. Her şey, sonu geleceğini içten içe bildiğimiz için güzel. Hayat bile öyle. 
Buradan gitmem gereken zamanın geleceğini biliyorum. O yüzden burası gözüme her zamankinden hoş görünüyor. Kışın çirkin yüzünü, dört saatlik aydınlığını unutuyorum. Kararmayan havaya, sere serpe bulduğu ilk yere uzanan insanlara, su topu oynayanlara, bisiklete binenlere, kendi kendine şarkı söyleyenlere, akşam yağmurunda bilerek ıslananlara, birbirini suya atanlara, yol ortasında dans edenlere, ağaç yapraklarındaki yağmur damlalarına, insanların yüzüne ilk kez bakıyormuş gibi merakla ve hayranlıkla bakıyorum. Bir daha böyle bir yaz göremem hissi yaza daha çok hayranlık duymama  yol açıyor. 
Mutlu olabilmek için, artık mutlu olamayacak olma ihtimalimizi bilmeye ihtiyacımız var. Bu da hayatta farkına vardığım en garip şeylerden biri, hayatın kendisi gibi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fransız kadınları epilasyon yapmaz

la vie d'Adele

Deniz Feneri - Virginia Woolf